"O gece, o tınıda gizli bir özlem duymuştum. Nakaratına gizlenmiş her bir çığlığın izini yüreğimde bulmuştum."
***
Aslında birbirimize bu kadar çabuk alışmamız beni de oldukça şaşırtmıştı. Paylaştıklarımız, konuştuklarımız bizi aynı çemberin içine alalı birkaç hafta olmuştu sadece ama verdiğimiz sözü yerine getirmek için atılmış her adım bizi biraz daha yan yana getiriyordu. Onunla bu kadar çabuk bir araya gelişimiz ve o ana kadar yanlışların bize değmemiş olması beni mutlu etmekten ziyade ürkütüyordu aslında. Bu kadar çabuk bulduğun bir şey elinden hemen alınırdı çünkü benim bildiğim. Ama Oğuz, benim bildiklerim, gördüklerim ve hatta sandıklarımdan çok uzaktaydı. Bu yüzden onun gibi birini hemen kaybetmek ya mümkün değildi ya da ben öyle sanıyordum.
O gece o tepeden ayrıldığımızda çoğu şeyi konuşup tanımıştık birbirimizi. Evet günler geçtikçe daha çok tanıyacaktım Oğuz'u ama şimdi bile sanki onu çok iyi tanıyormuş hissi geziniyordu içimde. Oysa sadece geçmişinden hayatına saplanan izi biliyordum, bir de onun getirdiklerini. En çok neye gülüyor, hangi rengi seviyor, en çok hangi filmi izlemiş, sevdiği yemek ne, daha önce hiç aşık olmuş mu bilmiyordum. Hepsini zamanla öğrenecektim ama sabırsız ruhum beni sürekli dürtüyordu.
Bu yüzden ertesi sabah, izin günümde onu evinde, kendi hayatında görmek için yola koyulmuştum. Geleceğimden haberi vardı ama hangi gün geleceğimi bilmiyordu. Diğer günler de yoğun olarak çalıştığım için izin günümü kullanmak durumundaydım. Anneme hâlâ gerçeği anlatmayarak çarşıda bir işim olduğunu söyledim ve yola koyuldum.
Oğuz'un evi ile evlerimiz çok olmasa da yakındı ve bu duruma içten içe sevinmiştim. Hayata döndürmeye çalıştığım adama herhangi bir şey olması koşulunda hemen ulaşacak olmak güzel bir şeydi. O sabah da evden çıkarken bunu geçirmiştim aklımdan.
Evine geldiğimde davetsiz misafir olma durumu beni geriyordu ama ailesine belki benden bahsetmiştir cesaretiyle adımlarım daha kuvvetli basıyordu zemine. Beni, kocaman ve yemyeşil bir bahçenin tam ortasında iki katlı müstakil bir eve getirmişti elimdeki adres. Bahçedeki çiçekleri sulayan fıskiyelerin sesiyle dış kapıya doğru ilerledim. Evin pencerelerine gözlerimi çevirdiğimde belki tanıdık bir sima görürüm diye düşündüm ama göremedim. Kapıdan girerken çantamı da omzuma taktım ve hâlâ tereddütlü de olsam ilerledim.
Nasıl bir yerde yaşadığını ve koca dünyasını nasıl bir odaya sığdırdığını merak ediyordum. Çağan da bu evde mi kalıyordu yoksa başka bir yerde mi? Ailesine nasıl yaklaşıyordu acaba? Ailesi için tahmin ettiğimden daha mı kolaydı ona alışmak yoksa katlanılmaz bir durum muydu? Soruların cevapları karşımdaki kapının ardında gizliydi. Elimi kaldırdım ve usulca kapıyı tıklattım.
Aradan birkaç saniye geçti ve hemen karşımda orta yaşlarda belinde bir önlükle kadın belirdi. Koyu iri gözleri beni görünce hafiften kısıldı ve tam soracakken ben cevapladım.
"Merhaba. Oğuz için gelmiştim, Ahu ben." diyerek kendimi tanıtmaya çalıştım. Kadın merdivenlere doğru bir bakış attı ve tekrardan bana döndü.
"Merhaba, Ahu Hanım. Oğuz Bey şu an... Yani sizi görmek ister mi bilemiyorum..." dediğinde istemsizce kaşlarım çatıldı. "Ters bir durum mu var?" diye sordum kalbim hafif hafif teklerken. "Bir şey mi oldu?"
Ama bana hâlâ cevap vermediğinde bir hışımla içeri daldım. Nereye gideceğimi bile bilmiyorken birden merdivenleri çıkarken buldum kendimi. Kapıyı açan kadın da ardımdan beni takip ederken bana engel olmuyor sadece hızla peşimden geliyordu. Uzun koridora çıktığımda kadına döndüm ve beni yönlendirmesini bekledim. O da önüme geçerken karşımdaki kapıyı açtı ve geri çekildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KANAT ÇIRPINIŞ
Teen Fiction"ama sen hayatıma girince karanlık duvarlarda rengarenk oldu tablolarım." diyordu Oğuz. o karanlık duvarların şahit olduğu acısını, teninde silinmeyen izleriyle anıyordu çünkü. rengarenk tablolar nefes oluyordu çürüyen portresine. duygularını sildiğ...