4 | eski bir dostun bıraktığı tek canlı anı

504 61 124
                                    

eski bir dostun bıraktığı tek canlı anı

. . .

Yeni ve kulübeden hallice evimdeki yer yer kararmış boy aynasında aynada kendimi izlerken muggle kıyafetlerinin o kadar da fena olmadığını düşünüyordum. Elbette cüppe ve pelerin giymek oldukça hoştu. Fakat mont giymek de fena değilmiş.

Bir yandan spor ayakkabılarının ayaklarımı sıktığı için ayaklarımı oynatıp dururken bir yandan kot pantolonumu çekiştiriyordum. Kesinlikle tarzım değildi bu kıyafetler ancak Harry Potter'ı görmem gerekiyorsa seve seve katlanırdım.

Aslında Dumbledore ile olan görüşmemden sonra fazlasıyla zaman geçmişti. Sonunda yeni evime taşınmıştım ve elbette yeni yıla girmiştik. Hatta sömestr gelmişti. Mektubum da sömestrın ilk günü gelmişti kar beyaz bir baykuşla. Dumbledore teklifimi kabul ettiğini söylüyordu.

Ayna karşısında öylece oyalanıyor olmamın bir nedeni de Dumbedore'un verdiği gerginlikti. Ona duyduğum saygının öyle ucu bucağı yoktu ki ister istemez çekiniyordum yanında.

Oturma odamdaki şömineden gelen çıtırdama sesleriyle aynanın yanından ayrıldım hemen. Seslerin şöminede yanan ateşten değil, onu kullanan büyücüden geldiğini biliyordum.

Kapıda durup oturma odasına baktığımda, minik şöminenin önünde Dumbledore'un üstündeki tozları silkeliyor olduğunu gördüm. Biraz- olağandışı görünüyordu.

Her zaman giydiği süslü ve rengarenk cüppeler yerine desenli bir hippi gömleği, altına da benim gibi kot pantolon giymişti. Sakalları ise incik boncukla süslü değildi, hatta ilginç bir şekilde kısa görünmüştü gözüme. Kafasında ise üçgen şapkası yoktu ve kar beyaz saçları kısacık kesilmiş gibi duruyordu. Gömleğinin üstüne ise dizlerine kadar uzanan, kahve bir ceket giymişti.

"Hayırlı sabahlar Remus." dedi Dumbledore kapıda dikildiğimi görünce. Yüzünde hoş bir gülümseme vardı.

"Merhaba Dumbledore." dedim şaşkınlığımı gizleyemeden. İlk defa yaşlı adamı bu kadar muggle görüyordum.

Onu süzdüğümü fark ettiğinde kendisine baktı. "Yakışmış görünüyor, değil mi? Aslında muggle kıyafetlerine her zaman önyargılı yaklaşmışımdır." dedi. "Benim için çok sadeler."

"Bence iyi olmuş." dedim kendimden hiç emin olmayan bir edayla. "Fakat hala neden Çok Özlü İksir kullanmadık anlayamıyorum." diye ekledim.

Dumbledore'un sakin fakat neşeli gülümsemesi yayıldı yüzüne. "Sanıyorum ki bu yol daha eğlenceli olacaktır. Üstelik Bayan Dursley'nin hala kim olduğumuzu bilmesi gerekiyor." dedi.

Kaşlarımı kaldırıp anladım dercesine kafa salladım. Dumbledore'un anlaşılması zor biri olduğunu çok iyi bildiğimden fazla sorgulama gereği duymamıştım.

"Eğer hazırsan bir an önce yola çıkabiliriz. Öğleden sonra Büyüceşura toplantım var, bu nedenle hızlı hareket etmemiz gerekiyor."

"Tabi- tabi." dedim hızlıca. "Ben hazırım."

Dumbledore karşımda durup tutunmam için kolunu uzattı. Koluna sıkı sıkı tuttuğumda, çok iyi bildiğim bir his vücudumu kapladı. Cisimlenmek, her seferinde rahatsız ederdi beni.

Gözlerimi açtığımda iki evin tam ortasındaki dar bir patikada duruyorduk. Gölge olduğu için hayli soğuk bir his kavramıştı vücudumu. İstemsizce titredim. İki yanımızı kaplayan duvarlar, kiremit rengi tuğlalardan oluşuyordu.

"Neredeyiz Dumbledore?" diye sordum, evlerin arasında uzanan boşluktan dışarıyı görmeye çalışarak. Pürüzsüz, siyah asfaltın uzandığını görebiliyordum. Durduğumuz duvar arası ise özenle yerleştirilmiş bahçe taşlarından duvarlarından oluşuyordu.

öyle bir geçer zaman ki ‧ remus lupinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin