[seni seviyorum]•14

1.2K 135 17
                                    

Jimin uyanana kadar evin çevresini gezmiş, ne kadar güvenli olup olmadığını düşünmüştüm. Ev şehirden çok uzaktı ve neredeyse araba dâhi geçmiyordu. Eşyalar için bir kamyoncuyla anlaşmıştım. Sadece koltuk, yatak ve bir kaç şey daha gelecekti. Fazlasına gerek yoktu.

Telefonla sürekli peşlerinden bir araba olup olmadığını sormadan edemiyordum. Eğer kamyonu takip ederlerse ikimiz için de çok kötü olurdu.

Eve girip Jimin'in uyuduğu odaya baktığımda, uyanmış olduğunu gördüm. Yatağa oturmuş etrafı inceliyordu. İncelenecek de bir şey yoktu doğrusu.

Beni görünce ayağa kalktı. Gözlerinin dolduğunu o an görmüştüm. Bunu içimden sorgularken kollarını bedenime sardı. Ne olduğunu algılayamamıştım da. Ben yokken bir şey mi olmuştu?

"J-jungkook. Gittin diye korktum."

Konuştuğunda derin bir nefes verip saçlarında elimi gezdirdim. Gerçekten korkmuş olmalıydı.

"Hayır Jiminie. Sadece evin önüne çıkmıştım. Seni asla bırakmam."

Bir süre sarılı kaldıktan sonra saatlerdir bir şey yemediğimiz aklıma dank etti. Burada dışarıdan yemek de  söyleyemezdik. Ne yapacağımızı bilmiyordum.

Derken yolda gördüğüm eski benzinci aklıma gelmişti. Eğer oraya yarım saat boyunca yürürsem benzinciyi bulabilirdim.

"Jimin, acıktın mı?"

"Evet, hem de çok."

Midesini ovduğunda kapıya ilerleyip dışarı çıktım.

"Ben bir saat olmadan gelirim Jiminie. Benzinlikten bize yiyecek bulacağım."

Anında yanıma gelip kolumu tutmasıyla irkilip ona baktım. Sevimli yüzüne odaklanmışken yetmiyormuş gibi sevimli bir ses tonuyla bunları söyledi.

"Ben de gelsem? Tek başıma çok korkarım Jungkook-ah."

Ayağı yaralıydı ve bu mümkün değildi. Gelse bile benim taşımam gerekirdi. Bu da bize zaman kaybı olurdu.

"Koşa koşa gidip geleceğim Jimin. Kapıyı kilitleyeceğim merak etme. Hem camların hepsi kapalı. Korkma."

Kafasını öne eğerek masum görünmeye çalışsa da buna kanmayacaktım. Gerçekten onun gelmesi tehlikeliydi.

"Peki"

Dudaklarını büzerek arkasını dönüp odaya geri girdi. Normalde olsa gidip gönlünü alabilirdim. Ama acele etmeliydim. Eşya kamyonu da her an gelebilirdi.

...

Benzinciden ihtiyacımız olan her şeyi aldıktan sonra eve çok az kalmıştı. Küçük bir benzinci olduğu için çok çeşit yoktu. Yine de bir çok ramen, makarna ve yemek için malzemeler almıştım. Bunlar bize bir hafta yetebilirdi. Ondan sonra da daha fazla imkanlı  bir yere gidecektik zaten.

Eve vardığımda Jimin'in fazla korkmamış olmasını diliyordum. Kilitlediğim kapıyı açarken içeriden sesler geldiğini fark ettim. Daha da acele etmiştim. Neler oluyordu?

Poşetleri evin girişine bıraktıktan sonra sesin geldiği yönü takip ettim. Jimin'in odasını bulduğumda hiç düşünmeden içeriye daldım. Ayakkabısı elinde yere odaklanmış bir Jimin beklemiyordum.

"Ne yapıyorsun?"

"Jungkook"

Beni gördüğü gibi yanıma gelip arkama geçti. Korkuyla yere bakıyordu. Bu...sanırım bir böcekti?

"Böcek var Jungkook! Onu öldürür müsün?"

Korkuyla söylendiğinde kaşlarımı çatıp böceğe doğru ilerledim. Minicik bir şeydi zaten. Elime aldığımda Jimin çığlık attı.

"Ne yapıyorsun?!"

Kaçarken korkmaması için hemen kapının önünden attım böceği. Geri döndüğümde yine bana korkuyla bakan gözler vardı.

"Bu kadar korkma Jimin-shi. Küçücük böcek." Gülümseyip bir kolumu omzuna attım. O sadece bana kızgınca bakıyordu.

"Ne yapayım? Korkuyorum."

Sarılıp yanağını öptüm. Bunu beklemiyormuş gibi gözlerini pörtletip bir anda yüz ifadesi değişmişti. Yanaklarının kıpkırmızı olduğunu gördükten sonra bir kahkaha atıp tekrar öptüm onu. Bu sefer koluma vurup gülmememi söylemişti.

"Tamam tamam.. Hadi poşettekileri yerleştirelim."

Eski ve çalışmasına hayret ettiğim buz dolabına ilerleyip elime aldığım poşetleri boşaltmaya başladım. Jimin de diğer bir poşeti boşaltıyordu. Teker teker hepsini dizdikten sonra birlikte odaya girip yatağın üstüne oturduk. Evdeki tek oturabildiğimiz şey de buydu.

"Jungkook, eşyalar ne zaman gelecek?"

Gerçekten de gelmemişti. Kamyon şoförü bugün geleceğini söylemesine rağmen hava kararmaya başlamıştı.

"Bilmiyorum, bugün gelmesi gerekiyordu."

Telefonumu cebimden çıkarıp aradığımda meşgul çalmış, ben de bıkkınlıkla telefonu cebime geri koymuştum.

"Meşgul. Pek önemli değil aslında. Bu yatağa sığabilir miyiz?"

Yatak tek kişilikti ve oldukça küçüktü. Buna sığabilecek miydik ondan bile emin değildim.

"Pekala.. O zaman ramen yiyelim mi?"

Gülümseyerek kalkıp peşimden gelen Jimin ile birlikte mutfağa gittik. Sıcak suyumuz yoktu ve tek çaremiz soğuk ramen yemekti. Bir akşamlık idare edecektik artık. Suyu ısıtacak tenceremiz yoktu. Ve onun da kamyonla gelmesi bekleniyordu.

Birlikte ramenleri hazırladıktan sonra bir süre bekledik. O sırada Jimin'i izledim biraz. Yere baktığı için benim onu izlediğimi görmemesi de bir şanstı.

Ramenleri yedikten sonra kararan hava ile ışıkları yakmıştık. Işıklar çok sönük yanıyordu. Evde zaten yapacak hiçbir şey yoktu şimdilik. Biz de bir an önce uyuyup sabahı getirmeye karar verdik. Mecbur kıyafetlerimizle uyuyacaktık.

İlk önce ben yatağa uzanıp kayabildiğim kadar yana kaydım sonra Jimin de aynı şekilde uzandı. Sırtı benim göğsüme yaslıydı. Tek elimle onu biraz daha kendime çekerek yorganı üstümüze örttüm. Ev şimdilik soğuktu.

Soğuktan titreyen bedeni olabildiğince kendime çektiğimde burnumu ensesine sürttüm.

"Seni seviyorum"












destiny*'˘'*♡ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin