1

16 1 0
                                    

Arkadaşlar oy verip yorum yaparsanız sevinirim <3 :)



Kalbimin ortasında pili bitmiş bir saat vardı.

Nedense çalışmaya devam ediyor ve yelkovan akrebi kovalayıncaya dek acı veriyordu. Bilmediğim duyguların arasında kafa karışıklığı yaşıyordum.

Acıyla yataktan kalktım. Odamın mavi renkle boyanmış duvarında gezinen ipliklerle ne yapacağımı şaşırdım.

Korkuyla gözlerimi açarken kahverengi harelerim dalgalanıyor ve duvarlara çarpıyor. Karanlık odadan çıkmak için ayaklandığımda üstüme oturan büyük bir yükle inledim. Görünürde hiçbir şey yoktu ama o ağırlık çöktükçe kalbimin içi açılıyordu. Kapının soğuk kulpunu kavrayan nazik ellerim ters bir durumla daha da zorladı.

Kapı kilitliydi.

Odada yayılan kapı sesi tok bir boşluk bıraktı.

Elim kapı deliğinin üzerinde, her zaman yerinde olan o kelebeğe benzer anahtarı arıyordu. Elim boş bir şekilde kapıyı yumrukladım. Belki biri duyar diyerek vurduğum yumruklarımla elim ağrımaya başlamıştı.

Saatin sesi odayı doldurdu.

Tik ve tak!

Etrafta gezinen gözlerim anahtarı arıyordu.

''İnce küçük.'' dudaklarımdan dökülen kelimelerle anahtarı hatırlamaya çalıştım. Başka zaman kullanmazken orada asılı durur ama...

Ama bugün orada asılı değildi. Dizlerimin üstüne oturarak yatağımın altına baktım.

İşte orada parlıyordu!

İnce küçük altın kanatlı anahtar...

Elim karanlıkta parlayan anahtara doğru ulaşmaya çalışırken yetişemeyerek yere uzanım. Başımı arkaya çevirip kolumu tamamen uzattığımda yüzüme çarpan ışıkla çığlık atarak savruldum.

Midem alt üst olup ağzımla yer değiştirdi. Kusacak gibi olurken sırtımın sert demirlere çarptı. Gözlerimi açtım ve acıyla yüzümü buruşturdum. Midemde tutamadığım o acı sıvı dudaklarımın arasından toprağa döküldü.

Burası, adını bilmediğim bir orman ya da dünya gibiydi. Mavinin en koyu olduğu bir gökyüzü vardı. Ağaçların arasında duran ben ve sessizliğim...

Kalbim son sürat atarken ayaklarıma dolanmaya başlayan sarmaşıklar ile çığlık attım.

Neden uyanamıyordum! Bir sorun mu vardı?

Çığlığım gökyüzüne büyük bir ışık huzmesi bıraktı. Çığlığım ile parlayan gökyüzünde kayan bir yıldız adeta gözlerime saplanmış gibiydi. Bu benim çığlığım değil de bir yıldızın intihar etmesiydi.

Gözlerimdeki sonsuz boşluğa...

Korkuyla koşmaya başladım. Saçımdaki siyah lastikli toka koptuğunda ensemdeki acıyla inledim. O sırada gördüğüm geniş beton ve demirlerle örülü kapıyla rotamı oraya doğru çevirdim. İnsanlar sırayla dizilmiş kapının yanında dururken ellerini birleştirip bir şeyler söylüyordu.Bir ayin havası vardı etrafta ve bende bu ayinde katledilen insan gibiydim. Kapıya geldiğim an insanların gözleri beni buldu. Ayağıma batan odun parçalarıyla koşmaya devam ediyordum.

Bunun bir rüya olması lazımdı fakat rüyadan uyanamadığım bunun bir rüya olmadığını gösteriyordu.

''Rüyadasın.''

Dilimden dökülen kelimelerle rüzgarı delen bedenim uçurumun başında durdu.

Arkamda duyduğum gürültülerle başımı iki yana salladım.

''Aman tanrım o atlayacak. Yardım edin ona! Aklını kaçırmış olmalı!'' Sesler yükselirken son kez kelimelerimi tekrarladım, ''Rüyadasın, sadece rüya!''Gözlerim uçurumun kayalıklarına vuran sert dalgalara daldı.

Bir denizden daha fazlası ve bir sonsuzluktan daha aşırı.

Bedenimi öne doğru eğerek kendimi o sert dalgalara bıraktım.

Son sürat düşerken korkuyla ''uyan artık!'' diye mırıldanıyordum.

Göğsüm son sürat suya çarparken bıraktığım köpüklerle derine doğru inmeye başladım. Kulaklarım bir şeyi duymuyor sadece suyun gürültüsünü işitiyordu. Beyaz eteğim bir balon gibi şişerek göğsüme yükseldi. Nefesimi tutmuş bırakmamaya çalışıyordum.

Bedenim afallıyordu. Gözümün önünü kaplayan silik bir silüetle bir kayalığa çarptım. Bu kayalığın küçük sivri taş parçasına geçen eteğim beni mahvetti. Çıkamıyordum. Suyun gürültüsü yükselirken nefesimi bırakmak istiyordum.

Eteğimi çekiştirip çıkardım. O anda kolumun altından geçen iki kolla bedenim büyük bir bedene yaslandı. Bu beden bir erkeğe aitti.

Yukarıya doğru hızla çıkarken başımın sudan çıkmasıyla derin bir nefes bırakıp içime çektim. Ciğerimi yakan sert havayla arkamdaki duran adama doğru döndüm.

Adamın ıslak kirpiklerinin ardında duran petrol karası gözleri çok şey ifade ediyordu. Alnına düşen siyah sivri saç uçları o siyah gözlerine battığını çok iyi biliyordum. Suyun üzerinde bir alçalıp bir yükselirken karaya doğru sürüklendik. Diz kapaklarımı çizen kayalıklarla gözlerimi sımsıkı kapatıp açtım.

Sudan çıktığımızda olayın şokuyla ağlamaya başlamıştım. Ve şimdide hıçkırıklara boğulurken nefes alamaz hale gelmiştim. Başta üzerime çöken ağırlık kalbimi çoktan ikiye ayırmıştı.

Karanlık beni içine çekti ve öylece geriye doğru yatarak kendimi bıraktım.

ŞAFAK PİKNİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin