2.1

2.5K 130 33
                                    

2.0'yi atlamayın, iyi okumalar.

|Bora|

"Didem?"

"Hı?"

"Sen git, benim bir işim var."

"N'oldu? Ne işi?"

Yutkundum.

"İdil mi?"

"Evet."

"Gerçekten şu son 1 haftadır ne boklar yediğinizi anlamıyorum. Hiçbiriniz tek bir kelime de etmiyorsunuz."

"Her şeyin bir zamanı vardır."

"Hir şiyin bir zimini virdir. Zaman geldi de geçiyor Bora Efendi. Neyse git hadi İdil'e."

Taklidine gülüp kafamı salladım. Okuldan pek uzaklaşmamıştık. Koşar adımlarla okulun sokağına girdim. Hiç kimse yoktu.

İdil'in hala bahçede olmasını umarak bahçeye girdim. Oradaydı.

Deftere bir şeyler karalıyordu. Ya da işkence ediyordu. Sırıttım.

"Deftere bir çeşit işkence yöntemi falan mı uyguluyorsun?"

Sesimi duymasıyla dondu kaldı.

Konuşmasa mıydım ki?

Yüzüme bakmadı, hiçbir şey demedi. Sadece yere bakıyordu, ben de ona bakıyordum.

Bir süre öylece ayakta dikilip ona baktım. Ne desem diye düşünüyordum.

En sonunda önünden çekilip yanına oturdum. Hala ne desem diye düşünüyordum.

"Ee?"

Gerçekten, bunu mu dedim şu an?

Soru sorar gibi kafa salladı, verilebilecek en iyi tepki.

"Sınav nasıl geçti?"

Konuya gir artık Bora.

Gerçekten mi? bakışı attı. Ben de kendime soruyorum bunu.

"Muhabbet kurmaya çalışıyorum."

Muhabbetini sikeyim Bora, gir işte ulan konuya!

"Lüzumu yok."

"Özür dilerim."

Oh be!

"Ne için?"

"Biliyorsun..."

Hiçbir şey demedi.

Bir şey söyle İdil.

Söylemedi.

"Öykü okuldan gitti."

Söylediğim şeyle gözlerini devirdi.

"Bu beni ilgilendirmiyor?" dedi kaşlarını çatarak.

Tamam, söylüyorum.

"İdil, sadece şunu söy-"

"Bora!"

Gelen sesle ikimiz de demir kapıya döndük.

Öykü?

Kaşlarımı çattım. Gerilmiştim.

Bir sen eksiktin.

Gergin bir şekilde oturduğum yerden kalkıp kapıya yöneldim. Öykü de bu tarafa doğru geliyordu.

Gelme.

Yanıma geldiğinde bir İdil'e bir bana baktı.

"Bunu İzel Hoca'ya verir misin? Performans ödevimdi."

Uzattığı dosyayı elime aldım.

Öykü'nün elinde bir şey olduğunu bile fark etmemiştim. Aşırı gergindim.

"Tamam, veririm."

"Teşekkürler."

Sadece kafamı salladım.

Git şimdi.

"Bu arada,"

İdil'e bakıyordu.

Siktir.

"Hiç kimseyle vedalaşamadım, malum taşınma işleri falan. Hazır sizi bulmuşken sizinle vedalaşayım bari."

Öykü'nün dediği şeyle derin bir nefes verdim. Tuttuğum nefesi bile fark etmemiştim.

İdil'in yanına gitti ve sarıldı.

Öykü, İdil'e sarıldı.

Ciddi ciddi, Öykü ve İdil sarılıyordu.

Ya da ben kafayı sıyırmıştım ve halis görüyordum.

İdil ne olduğunu anlayamamıştı, bunu yüz ifadesinden anlıyordum ama o da karşılık vermişti.

Tam ayrılırlarken İdil kaşlarını çattı.

Öykü bir şey mi söylemişti ona?

İdil'in aksine Öykü gülümseyerek bana doğru geliyordu.

Bana sarıldığında ne yapacağımı bilemedim.

Karşılık vermeli miydim?

İdil'in yanında.

Öykü uzunca bir süre bana sarılı kaldığında ben de en sonunda kollarımı beline doladım.

Sanki bu anı bekliyormuş gibi hemen ayrıldı.

Ve ayrılırken kulağıma bir şey fısıldadı:

"O'nu üzme."



-



ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yok...

bir de kontrol etmeden yayınlıyorum, yazım yanlışı vs. varsa sonra bakarım.

umarım beğenmişsinizdir.

sizi seviyorum. ❤️

İdil | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin