Cümle Yaraları 🗝

178 1 0
                                    

🌿Keyifli Okumalar🌿

Yazmak,
Düşlerde olanın,
Akılda kalanın
Yitip gitmesine
Kıyamamak belkide...

Mehmet Deveci

Zaman sürekli ilerliyordu kim durduracaktı kimin gücü yetebilirdi buna. Saymasam da dakikaları akreple yelkovan ilerlemeyecek miydi. Biri kaçacaktı diğeri kovalayacaktı. Sonra buna da biz zaman diyecektik.  Saatler ilerledikçe mevsimler değişecekti aylar geçip gidecekti. Değişen biz olacaktık hayat değil. İyinin güzelin hatırına yaşayıp gidecektik işte uzun uzadıya cümleler kurup yormadan sevdaları.

Baran'ın gitme zamanı yaklaştıkça kendimi daha da bir agresif hisseder olmuştum. Bir rüyadaysam eğer kimse uyandırsın istemiyordum. O hep yanımda kalsın bir adım öteye bile gitmesin. Ofiste babam Baran ve ben otururken ikisinin aralarında geçen konuşma tam da şu şekil olmuştu.

"Ne kadar süre daha burada olacaksın. İşlerin çoğunu hallettin."

"Evet abi bir haftalık işim kaldı ondan sonra artık giderim."

Bir cümle insanın kalbine işte bu kadar keskin bir şekilde saplanabilirdi. Cümlelerin kalbe saplanma gibi bir özelliği varmış bunu da en iyi onda öğrenmiştim. Bıçak yanında halt etmiş. Kalbimi açıp baksan hep cümle yaralarıyla dolu.

Kalbim beynime nasılda kan pompalamaya başlamıştı öyle. Baran'ın gitmesine şimdi sadece bir hafta mı kalmıştı. Bunu bana söylemeyi ne zaman düşünüyordu acaba? Ya da söylemeyi düşünüyor muydu ondan bile emin değildim. Sessizce çekip gidecek miydi yoksa.

Hiçbir şey belli etmemeye çalışıyordum ama aşırı sinirlenmiştim. Gelen telefon görüşmesinden sonra babamla Baran birlikte çıkmışlardı. Ne düşüneceğimi ne yapacağımı bilemez bir durumdaydım. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama aklıma geldikçe hem acı hem hüzün doluyordu kalbim. Öğlene doğru Baran mesaj atmıştı.

"Soba yanıyor mu? Arabanın paspaslarını kurusun diye getireceğim."

"Evet yanıyor getirebilirsin."

10 dakika sonra Baran gelmişti elindeki paspasları sobanın yanına koyduktan sonra oturdu ama ben hiç konuşmuyordum. Onun bir şeyler söylemesini bekledim ama hiçbir şey söylemeye niyeti yok gibiydi.

"Ne zaman gideceksin? “dedim birden.

" Bir haftalık işim kaldı işte ondan sonra gideceğim."

"Hmmm!"

"Neyin var bir şey mi oldu? Yüzüme bile bakmıyorsun? "

"Yok bir şey." terslercesine söylemiştim.

"İstemiyorsan gidebilirim. Böyle yüzüme dahi bakmayacaksan."

"Git!" O an birden ağzımdan  çıkıvermişti.

"İyi istenmediğim yerde durmayacak da kadar gururluyumdur. Eğer gerçekten istemiyorsan şimdi beş dakika bile burada durmam İstanbul'a geri giderim."

"Git! gideceksin zaten."

Sobanın yanından paspasları aldığı gibi kapıdan arkasına bile bakmadan sinirli bir şekilde çıkmıştı. Arkasından öyle bakakalmıştım. Hani Sezen Aksu "Git git" dedikten sonra "Git-me dur ne olursun." diyor ya işte tam da o sözleri yaşıyordum. Resmen kulaklarımda çınlıyordu bu şarkı.

Gitme diyemediğim için içimdeki hırçın çocuğun bu şekilde cevap vermesine izin veriyordum. Ve bir kadın git derken aslında gitmesini istemezdi ama bunu erkekler hiçbir zaman anlamadılar.

Gerçekten döner miydi İstanbul'a? Hikâyemiz bu şekilde yarım mı kalacaktı? Kızgındım ona kırgındım da hatta ama o bunu anlamıyordu işte. Sevgimden gitmesini istemediğimden bunları yaptığımı bilmiyordu.

Beni anlamasını da istemiyordum artık birazcık da olsa beni tanıdıysa neden böyle yaptığımı bilmesi lazımdı. En azından içimi rahatlatacak şeyler söyleyebilirdi. O ise durumu anlamadan öylece çekip gitmişti. Hem suçluydu hem güçlü.

Tamamen gitmesinden korktuğum için dayanamayıp hemen mesaj atmıştım. Beni yanlış anladığını ve geri gelmesini söylemiştim. Hem nerde kurutacaktı ki paspasları şimdi. Eminim ki benim onu düşündüğüm kadar o beni düşünmüyordu bile.

Gayet mesafeli bir şekilde gelmeyeceğini söyleyip paspaslarını kurutacak yeri de bulduğunu söylemişti. Uzun uğraşlar sonucunda zor da olsa gelmeye ikna etmiştim. Neyse en azından şimdi yanımdaydı. Biraz sert çıkıştığımın farkındaydım.

"Aptal hepsi seni bırakmak istemediğimdendi." demeyi ne çok isterdim yüzüne karşı ama onu diyemesem de "Sana sarılabilir miyim? “demiştim. Bu daha iyi bir çözümdü bence. Ona sıkı sıkıya sarılmak bu soğuk kış günlerinde içimi ısıtan tek şeydi. Durali’ den (sobadan) bile daha çok ısıttığını  söyleyebilirim :)

"Baran bizim neden hiç fotoğrafımız yok?" demiştim aniden gözlerinin içine bakarak.

"Efsun Titanic filmini hatırlıyor musun?"

"Evet ama bununla ne alakası var şimdi."

"Oradaki kadının sözlerini hatırlıyor musun peki?"

"Hangi sözlerini?" Neden bilmece gibi konuşuyordu anlamıyordum.

"(Bende bir resmi bile yok o sadece hafızamda.) Demişti. Birlikte bir fotoğrafımızın olmasına gerek yok önemli olan anılarımızın sadece senin ve benim hafızamda olması. Senin için bu yeterli değil mi?"

Yeterli miydi gerçekten de benim için hiç de yeterli değildi. Ya unutursam yüzünü? Fotoğraflar mutlu anların en büyük şahitleri değil midir? Baran beni unutmaktan korkmuyor muydu? Neden böyle bir şey söyleme gereği duymuştu ki şimdi. Bir kadraja ikimizde sığamazdık anlaşılan.

O beni bir fotoğraf karesine  bile sığdıramazken ben onu kalbime sığdırmıştım.

Böylece bir soruna daha çözüm getiremeden bu konuyu da  kapatmıştık.

Seni Sevdiğini Söylemesi Başka Şey Gerçekten Sevmesi Başka (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin