2.Bölüm : Dilenci

501 59 13
                                    

Her şey onu hatırlatacak, şarkılar, yollar, eşyalar, her şey. Ama yine güçlü olmak zorundasın, ağlama, ağlarsan daha çok üzerler.

Uyandığımda odam karanlıktı. Hayır gece değil, saat 12'ye gelmişti. Sadece siyah perdelerim gün ışığımı engelliyordu. Bitek perdemiydi bu görevi yapan orası karışık bir mevkiydi.

Yatağımdan kalkarak lavabonun yolunu tuttum. Allah kahretsin. Dün akşam kırdığım aynanın parçaları ayağıma çizikler attı. Keşke beni kıranlarada ben batabilseydim. Çekmeceden yara bandını çıkararak kendimce pansuman yaptım. Ardından kulaklıklarımı takıp rastgele bir şarkı açtım.

Dün gece çok ağladım. Kulaklığımı çıkardım ve aynanın karşısına geçtim. Kızarmış gözlerime, şişmiş dudaklarıma baktım. Mahvoluşumu gördüm.

Yüzümü buz gibi suyla buluşturduktan sonra buzdolabına yöneldim. İçi benim gibi bomboştu. Aç veya iştahım olmadığından mırın kırın etmedim. Yatak odama geçtim. Dolabımdan siyah bir tayt ve gri bir kazak çıkardım. Üzerime geçirdikten sonra kahverengi saçlarımı bir şekilde topuza benzeyen bir şekle dönüştürdüm.

Bugün tatildi yapacak hiçbir şeyim yoktu. En iyisi biraz hava almaktı. Kasım ayında olduğumuzdan hava sertliğini fazlasıyla hissettiriyordu. Siyah kabanıma daha da sarılarak sokakta ilerlemeye başladım. Rüzgar uğultusundan başka bir ses kırıntısı yoktu. Parka doğru yöneldim.

Çocuklar yoktu, olsaydı onları izleyip belki birazda olsa çocukluğuma döner mutlu olurdum.

Ah çocuklar, keşke büyümek istemeseler. Gelecekte onları bekleyen acı işkencelerden habersiz masum canlılardı. Kulağıma ses geldiğinde soluma döndüm. Kendilerince yiyişen yaratıklar gördüm. Hayır sadece bizim gibi kaderi olmayan mutlu bir çift gördüm. Biz mi? Bak buna gülesim geldi. Ben sen o nah siz onlar denklemindeki bizi bulunuz.

Çocuk fazlasıyla yakışıklıydı. Kız kilolu ve sivilceliydi, elleri birbirine bağlanmış resmen bizi kıskanın çığlıkları atıyordu. Beni kimse kilolarımla sivilcelerimle sevmemişti. Keşke o kızın yerinde olabilsem. Ne kadar da sahiplenmiş onu. Keşke beni de sevse öyle. Ağır adımlarla benden uzaklaştılar. Sanki ben bu sahneyi bi yerden derince bir şekilde hatırlıyorum.

Karşıdan gelen adam yaklaştıkça dilenci olduğunu farkettim. Hayır onu ezmiyorum hatta benden daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Dibime geldiğinde yaklaşık 5 lira cebimden çıkardım. Dilenci parayı elime geri vererek avucumu sıktı.

"Benim paraya değil, senin görünürde sevgiye ihtiyacın var." dedi.

Fazlasıyla haklıydı, benim sevgiye güvene açlığım vardı. Yanıma usulca oturdu.

"Zamanla hiçbir şey düzelmiyor, sadece hissetmemeye başlıyorsun. " dedi.

"Sence aşk nedir?" dedim.

"Sebepsiz sevmektir aşk, nedeni olmadan bağlanmak birine. Gözlerine baktığında erimektir içten içe. Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle. Hatta sarılamamaktır utançtan. Çünkü utanmaktır sevmek aslında, sevmek nedir aslen? Ölmek mi uğruna? Yaşamak mı onunla? Sevmek mi ömür boyunca? Yoksa sarılmak mı gerekince? Nedir insanı başkasına bağlayan? Güzelliği mi? Bilmez kimse bu sorunların cevabını. Kimi sever güzelini, kimi sever özelini. " dedi.

"Ama öyle davranıyor ki, sevmiyormuş gibi, umrunda değilmiş gibi. Olmasam onun için farketmezmiş gibi. Daha önce hiç, bu dünyada bir kişinin bile seni sevmediğini hissettiğin oldu mu?" diye çıkıştım.

" Ben bu dünyada kimse bile olmadım. Onu hala seviyorsun değil mi? " diye sordu.

Cevap veremedim, gözyaşlarımla kafamı sallayarak onayladım.

"Bir şeyi seviyorsan asla elinden bırakma. Bir saniyeliğine bile olsa. Yoksa sonsuza dek kaybolur. " dedi ve yanımdan kalktı.

" Hey adın ne ? " sorumu cevaplamadı sadece maviye çalan gözleriyle baktı.

"Peki buralarda hep takılır mısınız ? Dertleşmek için? "

" Adım yok, çünkü beni tanıyan son kişide öldü. Uzun zamandır adımı sayıklayanı ne duydum, ne de gördüm."

Dediklerini sindirmeye çalışırken kaybolduğunun farkına bile varmadım. Bende kendi içimde git gide kayboluyorum. Aslında ben boğuluyorum kendi içimde.

Zehirli Duygular #wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin