3.Bölüm : Küçük Çocuk

403 50 7
                                    

Özlüyorsun ama gelsin istemiyorsun. Mesaj atsın istiyorsun ama konuşmak istemiyorsun. Deliler gibi sesini duymak istiyorsun ama aramak istemiyorsun. Umrunda değil ama aklına geldiğinde kalbindeki o sızıyı yok edemiyorsun. Sevmek mi acaba bu? Unutmak mı yoksa yavaş yavaş? Bilemiyorsun ...

Bazen hayatımdaki tek pozitif şeyin kan grubum olduğunu düşünüyorum. Buda bir ilerleme olsa gerek. Dün dilenciyle daha doğrusu gizli kimlikle konuştuktan sonra eve gittim. Güzel bir duş alarak beş günün sonunda da olsa iyi bir uyku çekebildim.

Bugün lanet olası pazartesiydi. İşe gitmek zorunda olduğumdan yatakla ilişkimi kestim. Bu arada adım İzel. 21 yaşında olmama rağmen dışarıdan okuyorum. Ailemin maddi durumu yüzünden kaynaklanıyor. Onlar Ankara'da yaşıyorlar. Babam emekli öğretmen, annem ise ev hanımı. Birde ablam var. Adı Ezel, fakat o da Almanya 'da yaşıyor eşiyle beraber. Kısacası parçalanmış bir durumumuz var.

Dışarıdan okuduğum için bir kafe de çalışıyorum. Kafeye girdiğimde ortalık boştu. Sabahın körü olduğu için olsa gerek. Dışarısı buz kesmesine rağmen köşede yanan şömine insanın hem kalbini hemde ellerini ısıtıyordu.

Mutfaktaki Eclem'e selam verdikten sonra mavi önlüğümü üzerime geçirerek hemen işe yöneldim. Masaların üzerindeki ters çevrilmiş sandalyeleri tekrar eski hallerine döndürüp yerleri silmeye koyuldum. Müşteriler çoğalmaya başladığında süpürgeyi hemen elimden bırakarak garson kıyafetlerimi giyindim.

Patronum fazlasıyla disiplinliydi. Bu yüzden her şeye özen göstererek kovulmamaya çalışıyordum.

Kafenin önünde siyah bir Audi durdu. Kesinlik yolunu kaybetmiş olmalı, buralara bırak Audi'yi fare bile uğramazdı. Arabadan bir bayan ve bir bay indi. Bakmayın bu kadar kibar olduğuma bahşişti aslında derdim.

İçeriye girdiklerinde hemen yanlarına koşuştururak onlara şöminenin yanındaki masaya oturmaları için onları yönelttim.

Kadın bu mekandan pek memnun olmuş gibi görünmüyordu. O da haklıydı tabi kim fare girmez yere müşteri olarak gelirdi ki? Adam ise havası hoş bir şekilde şömineyi izliyordu. Yanlarına gidip ellerine iki menü uzattım. Kadın sadece bir su, adam ise bir çay rica etmişti. Sözde zenginlerdi! Pintiler işte ne olucak! Su ve çayı masaya bıraktığımda,

"Başka bir isteğiniz var mı efendim? "diye sordum.

İkiside cevap vermeyince bende tıpış tıpış kasanın yolunu tuttum.

Adam "Hesap lütfen!" dedi.

Bu ses bir yerden tanıdık gelse de aldırmadım. Kutuyu masanın üzerine koyduğum sırada adam elime dokundu. Hemen elimi çekerek adama baktım. Rüzgardan saçları dağılmış, mavi gözlerini bana dikmiş bir adam vardı karşımda. Ne tepki vereceğime karar veremediğim için hemen kasaya yöneldim. Adam bir miktar parayı kutuya koyduktan sonra benim olduğum tarafa hiç bakmadan çekip gittiler. Adam belkide yanlışlıkla yapmıştır, hemen fesata bağlama İzel.

Masaya yönelerek kutuyu alıp tekrar kasaya geçtim. Kutunun içinden sadece 10 lira çıkmıştı. "Gerçekten çok çok zenginmişsiniz." diye iç geçirdim. Kutuyu tam kapatacağım sırada içinden bir kağıt yere fırladı. Kağıdı yerden kaldırarak açtım. İçinde;

"Bugün iş çıkışı parka gelir misin? Lütfen ." yazıyordu.

Üzerimi bir şok etkisi yaratmasına rağmen pekte takmadı . Zaten üzerimde fazlasıyla ağır bir dert vardı. Birde bunla uğraşacak değildim ya.Akay gittiğinden beri kendimde değildim. Ama artık ondan nefret ediyordum. O benim saçlarımı kesmeme neden olan kişiydi. Kendinden soğutarak ayrılmak istedi benden, benim ne kadar acı çekebileceğimi bilmeden. Şimdi nerede ne yapıyor bilmiyorum. Onu hala seviyormuyum onuda bilmiyorum ama özlüyorum. O bilmiyor. Çaresizce özlemini çekmenin ne kadar korkunç bir şey olduğunu bilmiyor. Gerçekten yoruldum. Artık her şey yolundaymış gibi yapamıyorum. Çünkü öyle değil. Asla da öyle olmayacak. Onu düşünmek bana acı veriyor. Tek bir kişinin yokluğu, çevrendeki tüm çokluğu hiç yapar .

Uzun bir iş gününün ardından kafeden çıkarak evin yolunu tuttum. Parkın yanından geçerken sabah ki not geldi aklıma. Ama dediğim gibi umrum da değildi. Dün oturduğum bankta yine o kendine dilenci diyen gizli kimlik vardı. Eve gitmeden onun yanına uğrasam hiçte fena olmazdı. Yanına yaklaştığımdan haberi varmış gibi bana dönüp;

"Hoşgeldin dertli." dedi.

" Hoşbuldukta, nerden çıkardın dertli olduğumu?" dedim.

Küçük bir gülüş attıktan sonra eliyle yanına oturmamı işaret etti.

"Bugünkü derdin ne ?"

"Ne saçmalıyorsun?" sessizlik oluştu.

"Ben yine kendime kızıyorum. Kendimi güçlü sanıyorum ama kırılmaya o kadar müsaitim ki, kimseye güvenmiyorum diyorum ama aslında hayatıma giren her insana güveniyorum. Hissizim diyorum ama en çok ben hissediyorum. Canım acımıyor unuttum artık diyorum tıpkı ağrı kesici gibi etkisi uzun süre sürmüyor bu kendimi kandırmacalarım. Ben sadece kendime kızıyorum bu kadar aptal olduğum için." diye sayıklandım.

"Anlamıyorsun değil mi? Kimsenin umrunda değil çaresiz olman,yardıma muhtaç olman, masum olman. Kimse seni umursamıyor küçük çocuk. Ağlamayı kes, kimse senin kesiklerini öpmeyecek. Kimse seni kendinden çok sevmiyecek. Kimse seni dinlemeyecek. Ne kadar acımasızlar değil mi? Sen onlara dünyaları verirken onların her şeyi kendine saklaması. Alış buna,bencilliğin çaresi yok. Olmayacakda. Hiçbir teknoloji insanlığın içindeki açgözlüğü doyurmayacak. Alış buna ve göz ardı et ve hayatına devam et. Nasıl olsa bu dünyadaki sıradan bir noktadan fazlası değilsin. Veya öyle misin?"dedi.

"Yalnız bir insanım ben, sevilmeyen, çirkin bir insan. Neyse sorun yok, alıştım ben artık." dedim elimde gözyaşlarımı silerek.

"Kes şunu yalnız falan değilsin sen!" diye hiddetlendi.

"Aslında kendimi yalnız hissetmiyorum. Kendimi yalnız hissetmem için önce kendimi hissetmem gerek. Benim içimde kocaman bir boşluk var, hiç olmayacak bir şeyi bekliyormuşum gibi. Ben herşeyden korkan bir insandım . Ben onu korka korka sevdim. Nedensiz ama küçük bir çocuğun karanlıktan korktuğu gibi sevdim ." dedim ciddi bir şekilde.

"Sende küçük bir çocuksun ama unutma küçük çocukları çok sever büyük adamlar."

Zehirli Duygular #wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin