7.Bölüm : Kıvılcım

219 34 11
                                    

Acı çekeni, herkes gülerken bir köşede dalıp gidişinden anlarsın.

Cama doğru kafamı yasladım. Haklı olabilirdi fakat bu onu onaylıyacağım anlamına gelmiyordu. En fazla bir hafta konuşmuştum onunla. Şimdi ise beni nereye götürdüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ona nasıl olur da güveniyordum? Bunu bende bilmiyordum. Göz kapaklarım daha fazla üzerindeki yükü kaldıramayarak kapandı.

Yavaş yavaş uyandığımda sarı parıltılar gözümü açmamı engelliyordu. Üzerimde bir ağırlık hissedince etrafıma bakındım. Üzerimde siyah bir battaniye bulunuyordu. Oktay ise hala arabayı sürüyordu.

"Sonunda uyanabildin uykucu." dedi.Onunla laf yarışına girmek istemediğimden:

"Neredeyiz?" diye sorumu yönelttim.

"Varmamıza yarım saat falan kaldı." diyerek yanıtladı beni.

"Ben nerede olduğumuzu sordum." dedim ve somurttum.Gerçekten artık sıkılmıştım.

"Nerede olduğumuzun ne önemi var? Ben yanında olduktan sonra." demesine karşılık cevap vermedim.

Zamanın geçmesi için radyoyu açtım. Bir kaç kanal haricinde diğerleri çekmiyordu. Rastgele birine dokundum. Cem Adrian'ın "Herkes gider mi?" şarkısı kulaklarımı doldurdu. Şarkı sanki içimi döküyordu. Cem Adrian'a ilgi duymasam da bazı şarkıları artık benim marşım olma durumuna gelmişti.

Oktay'dan ses çıkmıyordu. Yorulmuş olmalıydı. Gözleri kızarmıştı fakat hala maviliği onu esir alıyordu. Birden radyoya yöneldi ve şarkıyı sonlandırdı. Bunu neden yaptığına anlam veremiyordum. Belkide yorgun olduğundan sesi kaldıramıyordu.

Tozun yoğun olduğu toprak yoluna girdik. Etraf doğa kokuyordu. Birkaç tane dizilmiş ev vardı. Düşen yapraklar yerleri süpürüyordu. Ahşaptan bir evin önünde durduk. Küçük bir bahçesi vardı. Etrafındaki ağaçlar evin dostu olmalıydı.

Oktay arabadan inince bende hemen indim. Yaprakların hışırtıları etraftaki tek sesti. Hava dondurucu olmasa da serindi. Oktay bagaja yönelerek bir kaç bavul ve market poşetleri çıkardı. Galiba bu evde kalacaktık. Bagajı kapamasına yardım ettim. Sonra eve yöneldik. Önce çitten oluşan kapıdan bahçeye girdik. Bahçede hafif paslanmış bir salıncak duruyordu.

Evin kapısına geldiğimizde Oktay cebinden bir anahtar çıkardı. İçeriye önce o sonra da ben ürkerek de olsa girdim. İçerisi dışarıya oranla daha serindi. Giriş kısmından sağa doğru açılan kapıdan içeri girdik. Odanın duvarları kirli bir krem ile boyanmış olmalıydı. Oda ne kadar düzenli olsa da eski ve bayadır kullanılmadığı çok belliydi. Oktay kendini tozlu kanepeye attı. Onun yayılmasıyla birlikte kanepeden toz yığını uçuştu.

"Kendimi bir sokak köpeği kadar yorgun hissediyorum."dedi.

"Belkide tüm gün boyunca hırladığın içindir."diyerek lafımı esirgemedim.

"Bak,bak! Bizim küçük çocuğun dili de uzamış."diyerek ayağa kalktı ve yanıma geldi.

"O dilini öyle bir öperim ki dışarı çıkmaya utanır." dedi üzerime daha çok gelerek. Ben de yavaşça kolumla onu iterek kanepenin üzerindeki örtüyü kaldırdım. Siyah üzerine beyaz desenli,kolları ahşaptan olan bir kanepeyle karşılaştım. Eski eşyalardan hoşlanırdım. Bu yüzden benim için bir sorun yaratmayacaktı.

"Yandaki odamıza eşyalarını yerleştirebilirsin." dedi.

"Odamız derken?"diyerek yüzümü buruşturdum.

"Evet odamız işte." dedi ve güldü.

"Yok ya! Odamızmış. O kadar da uzun boylu değil. Sen burada yatarsın, ben de yan odada." diye çıkıştım.

Zehirli Duygular #wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin