III

252 26 66
                                        

Taylor Swift - the 1

Park Jimin duşa girdiğinde sakindi, hazırlanırken de öyle. Evdeki tüm eşyalar susmuş onu izliyordu sanki. Kendi içinde yaşadığı duygular ise bir vücuda sığmayacak kadar büyüktü.

Paylaşabileceği vücut ise yatakta yüzükoyun yatıyordu. Gördüğü manzara dolgun dudaklarını gerdirmişti. Masum görüntüsü ve uyurken bir bebeğe benzemesiyle onun gözünde Seonbin eşsizdi.

Siyah düz saçları alnına dökülüyordu. Büyük kahverengi gözleri, iri pembe dudakları, çıkık elmacık kemikleriyle çok güzeldi. Rüyaları süsleyen o perilerden farksızdı. Duruydu güzelliği, tıpkı beyaz olan teni gibi. Saçları yaz aylarının serin esintilerini anımsatıyordu, sıradan ama kavrulmuş sıcakta isteyebileceğin tek şey.

Park Jimin'in hisleri böyleydi, Seonbin'in hisleri ise tamamen bir karmaşaydı. Biliyordu ki sevgilisi onu seviyordu, buna inanıyordu. Fakat onun bazı hareketlerini garipsemeden edemiyordu. Birlikteliklerinin üzerinden sekiz ay geçmişti. İlişkileri açıklandığından beri ondaki gözle görülür değişikliği fark etmemek imkansızdı.

Yatağının üzerinde duran telefonundan çıkan alarm sesiyle irkildi. Sabah biraz erken kalkmıştı, bu yüzden çoktan hazırdı.

Telefonu kapatmaya yatağına gittiğinde sevgilisi de kolunu uzatmış ve alarmı kapatmıştı. Yatakta doğrulup kendisine bakmasını bekledi fakat esneyip kafasını diğer tarafa çevirip uyumaya devam etmişti. Son çareyi seslenmekte buldu.

"Seonbin,"

Mırıldanarak çıkardığı "efendim" ile karışık sese gülümsedi. Onunla geçen her saniyesi güzeldi. Kendisinden ses gelmediğinde kafasını kaldırışını izledi.

Seonbin ona bakarken gördüğü şey mükemmellikten başka bir şey değildi. Kıskançlığı bu yüzdendi. Biliyordu, normal değildi. Fakat Park Jimin normalin ötesindeydi.

"Ben gidiyorum."

Ona önceki gün öyle davrandığı için üzüldü. Her insan sevdiği bir işin paçavra gibi kenara atılırcasına tepki görmesine kırılırdı. Gönlünü alması gerektiğine karar vererek yataktan çıktı.

Kollarını beline doladı. Başını boynuna gömdü. Sıcak nefesini üflerken konuştu.

"Özür dilerim, sana güveniyorum, kap işi."

Gülümsedi Jimin. Bu yüzden seviyordu en çok da onu. Hatası olduğunu anladığında küçük bir çocuk gibi gelir beline sarılırdı. Boynuna sıcak nefesini üfleyerek onu etkilemeye çalışarak dilerdi özrünü.

Oysa ki Jimin onun göz kırpışından bile etkilenebilirdi. O bile güzel gelirdi gözüne.

××

Min Yoongi biraz geç kalkmasının agresifliğini taşıyordu üstünde. Her zaman kalktığı saatin 10 dakika sonrasında kalkmak bile onu sinirlendirirken bir saat geç kalkmak hiç onluk hareket değildi. Sanki dünya onun bu rolü almaması için uğraşıyordu.

Hızlıca üstünü giyip arabasına bindi. Çoktan yola koyulduğunda ise telefonunu evinde unuttuğunu yeni fark ediyordu. Geri dönemeyecek kadar gitmişti. Bu yüzden umursamadan yoluna devam etti, çok da işi olmazdı zaten telefonuyla.

Şirketin dönen kapısından içeri girdiğinde nabzının atışı kulaklarında çınlıyordu. Resepsiyona yöneldi.

"Kim Hojoon burada mı?"

"Hayır, size mesaj göndermişti biraz gecikeceğine dair. İsterseniz odasına gidip bekleyebilirsiniz."

"Öyle yaparım, teşekkürler."

Wildest Dreams ^ YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin