VI

198 27 78
                                        

Taylor Swift - Seven

"Ve, üç... iki...bir...kayıt!"

Sabahın erken saatlerinde başlayan çekim gecenin 02.00'sine kadar devam ediyordu. Saatlerdir devam eden bu yorucu maratondan aylarca uzak kalmış Jimin ise bu, hayatının şu anlık en eğlenceli geçen saatlerinden biriydi. Geleli bir hafta olmuş ve bir hafta boyunca çekimden başını kaşıyacak vakti bile olmamıştı.

"Yoongi silahını kemerinin kabzasından çıkar."

Yönetmenin yönlendirmesiyle usta bir şekilde rolünün hakkını veren Yoongi'yi izliyordu. Gerçekten, harikaydı.

Silahını kabzasından hızla çıkarmış, kollarını dikerek Jimin'e doğrultmuştu. Bu sırada Jimin'in Yoongi'nin silah tutan eline tekme atıp silahı düşürmesi gerekiyordu. Fakat onu izlerken öyle çok dalmıştı ki ne yapacağını dahi unutmuştu.

Bunu karşısındaki oyuncunun profesyonelliğine bağlıyordu. Her hareketini inceliyor, her mimiklerinden kendisine ders çıkarıyordu. Hem Yoongi'de ona bu konuda oldukça yardımcı oluyordu. Sanki aralarında samimi bir ilişki kurulmuştu. Öğrencisine mesleğini öğreten öğretmen gibiydi daha çok. Jimin bundan memnundu, daha ilerisine gitmesini istemezdi. Bunu düşünmesi bile yanlış geliyordu fakat düşüncelerini engelleyemiyordu ve kendisini rahatlatmaya çalışmaktan başka çaresi yoktu.

Yoongi'nin öksürüğüyle elindeki silaha diktiği bakışlarını onun yüzüne çıkardı. Aklına sabahki konuşmaları gelmişti. Yoongi: "Asla bir konuda acemi olduğunu veya yeni olduğunu belli etme, işini yaparken afallama, her zaman uyanık ol. Yoksa tüm çekim süren boyunca ekip tarafından itilirsin. Eğer saygı görmek istiyorsan emin olmadığını asla belli etme, hareketlerinden taviz verme veya onlara bir şey sorma. Takıldığın bir yer olursa çekinmeden bana gelip sorabilirsin." demişti.

Sonrasında üzerinde düşününce Jimin bunu kesinlikle doğrulamıştı. Yoongi'nin çok fazla yönetmen, senarist arkadaşı vardı. Hepsine karşı o çizgisini belli ediyor, asla aşırıya kaçacak hareket etmiyordu. Bunun sayesinde ekipteki tüm insanların içten içe ona derin bir saygı ve merak beslediğini anlamıştı.

Sahne çekimleri biter bitmez otele gidip duş alıp uyumak istiyordu. O kadar çok yorgundu ki, her ne kadar eğlenmiş ve mutlu olmuş olsa da ayaklarına kara sular inmişti.

Hızla Yoongi'ye doğru hamlesini yaptı. Sol bacağıyla eline tekme atarken aynı zamanda arkasını döndü. Böyle daha havalı görünüyordu. Yere düşen silah sesiyle gülümsedi, başarmıştı. Tekrar arkasını dönerek Yoongi'ye baktı. Onay verircesine gülümseyerek başını salladığında Jimin neredeyse olduğu yerde zıplamaya başlayacaktı. Sonunda bitmişti.

"Bugünlük bu kadar yeter. Herkese iyi geceler."

Yönetmenin günü bitirmesiyle hızla üstünü değiştirmek üzere karavanlara yöneldi Jimin. Arkasından Yoongi'nin de geldiğini duyabiliyordu. Hemen yanındaki oyuncu karavanına girmişti. Onun yanında çok fazla gerilirken aynı zamanda bir o kadar da rahatlıyordu. Sanki bu ortamda ona yakın olan tek kişi oydu.

Kendi karavanına girdi. Telefonunu karavanda bırakmış ve sabahtan beri hiç eline almamıştı fakat şu anda da odasına girene kadar bakmaya niyeti yoktu. Üstünü değiştirdikten sonra direkt pantolonunun cebine attı. Karavandan çıktıktan sonra yolda 2 tane taksi beklediğini gördü.

Karavanından çıkan Yoongi'ye baktı. Jimin'i görünce yanına gelmişti. Gülümseyerek ve biraz da utangaç bir ifadeyle elini saçlarına attı. Kesinlikle uzun saçın en çok yakıştığı insanlardan biriydi. "Unutacağını düşünerek iki tane taksi çağırdım." gülümsedi Jimin, gerçekten de unutmuştu. Yoongi'ye teşekkür ederek taksiye bindi. Şimdiden ona çok fazla borçlanmıştı.

Açıkçası dünyada hala böyle insanlar olduğunu bile düşünmüyordu. Her daim nazik, yardımsever ve utangaç... Jimin için 21. yüzyıl dünyasında tıpkı bir imkansız gibiydi. Fakat karşısındaki bu adam sanki gördüğü ve inandığı her şeyi yıkmaya yemin etmiş gibiydi. Öyle ki Jimin Seonbin'le ilk tanıştığı zaman da asla böyle yardımseverlik görmemiş veya yapmamıştı. Bu yüzden bu onun için çok farklıydı.

Bunun için Yoongi'yi teşekkür yemeğine çıkarmayı düşündü. Fakat yanlış anlamasından o kadar çok korkuyordu ki buna bile cesaret edemiyordu.

Nefesini derince içine çekti. Otelin önüne gelmişlerdi. Arkasındaki taksi de öyle. Ücretini ödedikten sonra taksiden iner inmez otele adımladı. Odasına çıkması bile şu anlık onun için öyle zordu ki adımlarını zor atıyordu.

Odasına girip kapıyı kapatır kapatmaz banyoya koştu. Duşa o kadar çok ihtiyacı vardı ki oturup ağlayabilirdi. Hızlı bir duştan sonra üstünü giyinir giyinmez yatağının içine girdi. Telefonunu eline alır almaz zaten bir çağrısının olduğunu gördü. Arayan kişinin Seonbin olduğunu gördüğünde ise boğazında sert bir şey varmışcasına yutkundu. Üstteki bildirim paneline göz attı. Tam 28 kez aramıştı. 'Kötü bir başlangıç.' diye düşündü. 'Çok kötü bir başlangıç.'

Biraz da ürkerek elini cevaplama kısmına götürdü. "Alo?" karşı taraftan nispet edercesine gülme sesi geldi. "Demek sonunda aklına ben geldim. Tam da diyordum ki unuttu beni herhalde."

"Öyle olmadığını biliyorsun."

"Neyi bilmem gerekiyor Jimin? Gittiğinden beri beni doğru düzgün aramadın bile. Geldiğinden bile zor haberim oldu. Üstelik şimdi de 20 kez aramışken öyle değil diyorsun. Ne o zaman?"

"Sabahtan beri çalıştığım ve şu an saat gecenin üçü olduğu için olabilir mi? Sabah seni aramak istemedim çünkü orada gece yarısıydı Seonbin." bu cümleyi söylerken sinirlenmişti. Nasıl böyle saçma düşünebilirdi? İlişkilerini bu kadar hafife mi alıyordu, onun gözünde gerçekten böyle miydi?

Ondan bir özür beklemişti fakat "Tamam o zaman." dedikten sonra yüzüne kapatması asla beklediği bir şey değildi. Üstelik attığı o kadar mesajı görmezden mi gelmişti?

Uzun zaman sonra bu kadar uzakta olup ayrı kalmalarına yormak istiyordu bunu. Daha önce hiç Seonbin'i böyle görmemişti. Bu kadar kıskanç olup sorun edeceğini özellikle, hiç düşünmemişti.

Yatağına yatarken son derece durgun ve üzgündü. İlişkilerinin bu hale gelmesini istemiyordu. Onu seviyordu, o da seviyordu biliyordu. Ama şimdi onu desteklememesi ve yaptığı iş için uzaklara gitmesi sanki onun suçuymuş gibi hareket etmesi Jimin'i çok kırmıştı. İleride düzeleceğini düşünerek kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Öyle olmasını içtenlikle umuyordu.

Jimin ilişkilerde iyi değildi. Şu ana kadar doğru dürüst ilişkisi olmamıştı, bu onun için ilkti. Seonbin'e fazlaca ilgi gösteriyor, onu mutlu etmek için elinden gelen çabayı gösteriyordu. Ama şimdi yavaş yavaş aslında tüm dünyanın onun gösterdiği ilgiden ibaret olmadığını görüyordu. Daha büyük sorunları vardı, öncelikle bunları aşmalılardı.

Bu konuyu konuşabileceği bir insan olması onun için çok iyi olabilirdi fakat buradaki kimseyi şahsi olarak tanımıyordu, ilişkisinin sorunlarını onlara öylece dökemezdi. 'Belki ileride.' diye düşündü. 'Eminim sorunumu anlatacak birini bulurum.'

Bölüm sonu.

🎥🗝️

Selam, biliyorum daha çok Jimin'in düşüncelerine ve iç dünyasına odaklanan bir bölüm oldu fakat Seonbin ile ilişkilerinin ne boyutta olduğunu size ayrıntılı olarak göstermek istiyorum.

Umarım bölümü beğenirsiniz, eleştirilerinizi ve yorumlarınızı bekliyor olacağım ♡

Umarım bölümü beğenirsiniz, eleştirilerinizi ve yorumlarınızı bekliyor olacağım ♡

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Kendinize iyi bakın ♡

Wildest Dreams ^ YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin