bölüm 1: ❝nefret ettiğim yazlar ❞

2.7K 195 227
                                    

Sene bilmem kaç, aylardan ekim, günlerden perşembeymiş dedem askerden dönüp komşularının kızı olan babaannemle evlerinin önündeki meydanda yapılan düğünle evlendiğinde. Dedem küçüklüğünden, birlikte kapılarının önünde oynadıkları zamanlardan beri seviyormuş babaannemi. Babaannem siyah uzun saçlarını iki yandan örüp, çiçekli elbisesini giyip sabahları evlerinin bahçesindeki çiçekleri sularken dedem kendi evlerinin çatısına çıkar, bacanın arkasına saklanıp babaaennemi izlermiş gizlice. En sonunda askere gidip geldikten ve babasından kalan marangoz dükkanının başına geçtikten sonra gidip istemiş. İki taraf da anlaşınca kasabanın en güzel düğününü yapmışlar o koca meydanda, yani dedem öyle söylüyor.

Evliliklerinin birinci yılı dolmadan babaannem hamile kalmış benim sevgili babama. Tam dokuz ay sonra da babam doğuyor işte, bütün aile nasıl sevinçli erkek çocuk doğdu diye. Yalnız babam biraz çirkin bir bebekmiş, kapkara saçlarıyla doğmuş bir geceyarısı. Bunu da dedem söylüyor elbette. Yoksa ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallamadım hiç.

Kendisi, sevgili kara saçlı babam, ilkokul zamanlarında çok yaramazmış, ama öyle böyle değil. Bütün kasaba insanını canından bezdirmiş, sürekli okuldan kaçar, ağaçtan düşer, komşuların meyvelerini çalıp camlarını kırarmış. Haliyle dedemden de çok dayak yermiş. Hatta dedemin marangozhanesinde özel olarak yaptığı bir sopa varmış babamı dövmek için, babam öyle söylüyor. Tam babam yediği dayaklardan sonra biraz uslanmışken, on iki yaşında babaannem ölmüş aniden. On ikisinde öksüz kalan babam tekrar asi bir çocuğa dönüşmeye başlamış. Dedem hiç baş edemez olmuş artık ve babam on altısındayken, babaannemin ölümünden dört yıl sonra başka bir kadınla evlenmiş; üvey babaannemle. Tabi üvey babaannemin de ölen eşinden, babamdan bir yaş küçük olan bir oğlu varmış. Babamın deyişiyle üç kağıtçı üvey amcam yani.

Dedemle üvey babaannem evlenmeye karar verdiklerinde babam hiç istememiş, evden kaçmış, günlerce sokaklarda yatmış ama en sonunda dedem onu bulup ikna etmiş -döverek- Beklenildiği gibi maalesef bizim ihtiyarlar evlendikten sonra babamla amcam hiç anlaşamamışlar. Başlarda iki yabancı gibi davranırken sonraları kavga edip dövüşmeye başlamışlar. Hele amcam babamın aksine parmakla gösterilen örnek bir çocuk olduğu için babam onu hiç sevmezmiş.

Gel zaman git zaman babam askerliğini yapıp kasabaya dönmüş. O döndükten sonra da dedem, üvey amcamın daha askere gitmediğini gerekçe göstererek marangoz dükkanının başına babamı geçirmiş. Babamın söylediğine göre amcam bunu hazmedememiş ve çok kıskanmış. O yüzden askerliğini bitirdikten sonra birkaç sene boyunca şehirde çalışıp para kazanmış (bu süreçte de babam müşterilerinden birinin kızı olan annemle evleniyor) ve kasabaya döner dönmez bir dükkan alıp oraya mobilya mağazası açmış. İşte her şey burada başlıyor, böylece kasabaya ilk kez bir mobilya mağazası açılıyor. Amcam şehirden bir sürü güzel koltuk takımları, yataklar, masalar getirtip koca vitrinli dükanına yerleştiriyor. Tabi ilk kez kasabalarında mobilya mağazası olan halk hevesle amcamın cebini epey bir dolduruyor. Bugün hâlâ kasabadaki herkesin evindeki koltuklar, halılar ya da ufak bir sehpa dahi olsa mutlaka amcamın dükkanından alınmıştır.

İşin tek tarafı bu değil elbette. Bu gösterişli mobilya mağazası yüzünden babamın işleri epey bir sekteye uğruyor, ona kalırsa amcam bilerek ekmeğimizle oynamış.

Böylece ortalığın iyice kızıştığı sıralarda yağmurlu bir eylül akşamı ben doğuyorum. Annemin dediğine göre benim de doğduğumda kapkara saçlarım varmış o yüzden büyüyünce çirkin olacağımdan korkmuşlar. Çirkin olsam da babam mutlu olmuş oğlu olduğu için. Ta ki benim tam bir yaşıma bastığım gün üvey amcamın da bir oğlu olana kadar. Babam küplere binmiş onun da oğlu olduğu için, neymiş hep kendisini taklit ediyormuş. Bunu ilk söylediğinde çok güldüğüm için annem bana terlik fırlatmıştı ama kabul etmeliyiz ki komik. Fakat bundan daha komik ve absürt olan bir şey varsa bence, üvey amcamın oğluyla doğum günlerimizin aynı olmasıdır.
Hatta o doğduğu gün de yağmur yağıyormuş ve o da akşam dokuz sularında dünyaya gelmiş. Buna hep hayret etmişimdir o yüzden bir keresinde babaanneme eğer birisiyle tam bir yıl arayla aynı gün ve aynı saatte doğduysak kaderlerimiz benzer veyahut bağlı olur mu diye sormuştum o da beni kimsenin kaderi seninkine benzemez diyerek başından savmıştı. Bunu neden söylediği hakkında çok kafa patlattım ama hâlâ bir cevabım yok. O da söylemiyor.

cenazede gülenler ve yeşil atkı örenler, xiaoderyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin