Bizim pek sevgili, rakımı düşük, kalbimde açtığı yarası büyük olan kasabamızın dudakları susuzluktan çatlamış. Evet, denize kıyısı var. Pek tabi ağacı, ormanı da var. Hayır, mesele bunlar değil. Mesele dedemin babamı burada dövmesi, babamın beni burada azarlaması, annemin burada ağlaması. En büyük mesele benim burada doğmam, Dejun'un burada oynaması, amcamla babamın birbirini sevmemesi, marangoz dükkanının tepede dönen sinekli pervanesi, dondurmacının görmeyen sol gözü, babaannemin romatizmaları. Bu parçaların bütünü, şehir merkezine ve benim düşlerime çok uzak olan kasabamızı oluşturur.
Yazları birçok tatilci gelir. Ben sokağımıza park edilmiş lüks arabaları, dışı rengarenk boyanmış karavanları, sahile kurulmuş çadırları görmekten hiç haz etmem. Bana huzursuzluk verir hepsi yalnızca. Bütün bu insanların, susuzluktan dudakları çatlamış kasabamıza doğa harikası muamelesi yapmasını, burayı renkli, huzurlu bir alemmiş gibi görmelerini kaldıramam. Kıskançlık mı bencillik mi, ne derseniz deyin. Ama hepsi bu müthiş doğa harikasında kaç kalbin paramparça olduğundan, kaç hayalin umutsuzca solduğundan, kaç gencin babasının yanında çalışırken bilmediği dünyaya olan özleminden, gençliğini burada harcamış içi geçkin yaşlılardan, işe yaramaz Hendery'den ve onun yürek ateşi Dejun'dan bihaberdir.
Yaz mevsimine karşı da, en az burayı yalnızca yazın hatırlayan o tatilcilere duyduğum gibi bir öfke duyuyorum. Bir insan bir mevsime öfkelenebilir mi diye sormayın sevgili okur. Sizi her yaz dumura uğratan bir Dejun'unuz varsa gayet öfkelenirsiniz.
Yaz, benim için babamın toz ve ahşap kokulu marangoz dükkanıdır. Çünkü geçen yıla kadar her yaz orada çalışıp babama yardım ederdim. Ama geçen yıl okulu bıraktığım için (daha doğrusu ailece okulu bırakmamın daha mantıklı olacağına kanaat getirildiği için) artık temelli olarak babasının çırağı olan tembel Hendery konumundayım.
Marangoz dükkanı, büyük meydanın ortasındaki yaşlı çınar ağacının sol köşesinde, Dejun ve arkadaşlarının nadiren gelip dondurma aldığı (Dejun her seferinde iki top limonlu koydurur.) dondurmacının tam karşısındadır. İki oda büyüklüğünde olan dükkanın girişindeki babamın masası, üzerindeki banka reklamı baskılı, köşelerini tükenmez kalemle boyadığım masa takvimi, içi bitmiş kalem ve bozuk paralarla dolu kalemlik, babamın siparişleri, bazı telefon numaralarını, ölçüleri, hangi müşteriden ne kadar alacağını yazdığı lacivert kaplı defter, kağıt destesi, zarflar, elektirik ve su faturaları ve annemin iki yıl önce çöpe atacağı sırada babamın görüp aldığı ve buraya koyduğu alacalı köpek biblosuyla karmaşa gibi görünür. Sol taraf, atölye olan kısımdır. Burada karşı duvar boydan boya farklı boyutlardaki testereler, cetveller, gönyeler, büyüklü küçük frezeler, zımparalar ve daha nicesiyle kaplıdır. Geriye kalan bütün alan kesilmiş tahta parçaları, yeni yapılmış masalar, kitaplıklar, dolaplar, babamın giydiği lacivert tulum, eski gömlekler ve tahta tozlarıyla doludur. Öyle boğucu bir havası vardır ki bu dükkanın, içerisindeki bütün tozun genzime dolduğunu, tavana asılı pervanenin üzerinde uçuşan sineklerin benim beynimin içinde vızıldadığını hissederim. Günlerim bu dükkanda babamın azarlamalarını, gelen ahbaplarıyla sohbet etmesini, sokaktan geçenleri, civardaki diğer dükkanlardan yükselen gürültüleri ve elektirikli testerenin başımı ağrıtan sesini dinlemekle geçer.
Neredeyse bütün gün dükkanın içinde çalışırken bana sanki temiz bir hava ya da taze bir çiçek gibi hissettiren tek şey, Dejun'un iki haftada bir ya da bazı nadir zamanlar aynı hafta içerisinde birkaç gün arkadaşlarıyla birlikte dükkanın tam karşısındaki Kör Amca'ya dondurma almaya gelişidir.
Çocukken geçirdiği ateşli bir hastalık yüzünden sol gözü görme yetisini yitiren ve bütün kasaba çocuklarının Kör Amca diye bildiği dondurmacı, kasabanın en meşhur ve herkesin tanıdığı simalarından biridir. Bunun nedeni tadı çok güzel olan dondurmaları mı yoksa durmadan görmeyen gözünü dalgaya alıp şakalar yapması mıdır bilemem. Ama benim için en önemli özelliği limonlu dondurmasıdır. Çocukluğumdan beri Kör Amca'dan limonludan başka dondurma almam ve Tanrı'nın bir işareti midir yoksa sadece bir tesadüf mü bilemem ama Dejun'da senelerdir her gelişinde yalnızca iki top limonlu koydurur külahına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cenazede gülenler ve yeşil atkı örenler, xiaodery
FanfictionBeni adım adım kendine yaklaştırdığı her andan, hepsinin sıcak yaz günlerinde olmasından, her nedense yazları birbirimizi daha çok görmemizden nefret ettim. Üstelik bilmelisiniz sevgili okur, ben yazdan her zaman nefret ettim. 🐝dejun+hendery 270720