bölüm 6 : ❝ aynı gün doğmuşuz biz ❞

935 145 188
                                    

Temmuzun sonundan 29 Eylül sabahına kadar geçen iki aylık sürenin neredeyse her gününü Dejun ile birlikte geçirdim. Pazar günleri hariç haftanın diğer günleri her zaman yaptığım gibi sabah erkenden kalkıp işe gidiyor, akşam eve gelip yemeğimi yer yemez soluğu Dejun'un yanında alıyordum.

Çoğu akşam hiç yorulmayacakmış gibi durmadan kasabayı dolanıyorduk. Sokaklarda yan yana yürüyor, sallanan ellerimizin üst tarafları birbirine değerken belli belirsiz gülümsüyorduk. Bazen tenha bir yerde olduğumuzda Dejun uzanıp tutuveriyordu elimi. Ellerimizin birbirine kenetlenmesinden hissettiğimiz yakınlık ve kasabanın herhangi bir sokağında el ele tutuşmaktan gösterdiğimiz cesaretle daha fazla gülüyor, çocuk gibi neşeleniyorduk bu anlarda. Ellerimiz bir aradayken durup ona baktığımda kocaman bir aşk ırmağı onun içinden bana doğru akıyormuş gibi hissediyordum.

Bazen Karınca Tepesi'ne gidiyorduk. Tepeye giden patika yol boyunca elimi Dejun'un beline koymayı, o tatlı, sımsıcak bel çukurunu okşamayı âdet edinmiştim. Dejun da ben ne zaman elimi beline çıkarsam bu hareketimi bekliyormuş gibi istekle bana doğru yanaşır, aramızdaki mesafeyi azaltırdı. Bedenlerimiz arasında güçlü bir mıknatıs olduğunu hayal ederek yanı başımdaki Dejun'un varlığının tadını çıkarırdım.

Bazen eski bira fabrikasının olduğu kıyıya giderdik. Bunu genelde gecenin geç saatlerinde yapsak da, ben Dejun'un duvara çizdiği resimlere daha fazla bakabilmek için erken gitmeyi isterdim. Fabrikanın etrafındaki sahilde dolanır, çakıl taşları ve deniz kabukları toplar, Dejun'un yaptığı resimlere bakar, eğer geceyarısıysa inşaat atıklarının yığıldığı duvarın arkasında öpüşürdük.

Dejun'la öpüşmelerimiz, hayatımın dümdüz ilerleyen çizgisinin orta yerde aniden yükselip irili ufaklı tepecikler oluşturması gibiydi. Onunla öpüşmek sanki iki ağzın birbirini öpmesi değil de, var olmak, bu dünyada soluk almak, evrenin bir parçası olmaktı. Bazen beni öyle öperdi ki, içimden beni bu yeryüzünün en güzel parçasına aldığı için ona teşekkür ederdim. Bazen bütün dakikaları, saatleri kesip biçerek kısaltmış, istediğimiz şekli vermiş gibi, sanki zaman bizim durdurabileceğimiz bir şeymiş gibi yavaş yavaş soluklanarak öperdik. Bazen de birbirimize geç kalıyormuş sanrısına kapılarak hızlıca öperdik. Dejun'un sıcacık dilini dudaklarımda hissetmek öyle dayanılmazdı ki, bütün vücudum güçlü bir akıma kapılmışçasına sarsılırdı. Tanrı'nın Dejun'un ağzını cennet diye oyduğunu düşünürdüm.

Bazen, Dejun ile yaşadığımız bütün "bazen"leri öyle çok severdim ki, hayatımın bu "bazen"lerden ibaret olduğuna emin olurdum. Onunla buluşmak, sokaklarda koşturmak, elini tutup öpmek, onunla yemek yemek, kahkaha atmak, onu görmek için sabırsızlanmak, ona dair her şeyi aklımda tutmak ömrümün en büyük mutluluğuydu. İçimin Hendery'den arta kalan kısmına bir Dejun sığdırmıştım ve onu hep orada taşımaya niyetliydim.

O iki ayda Dejun da, ben de sanki eskisinden daha sağlıklı, daha neşeli çocuklar oluvermiştik. Hele Dejun günler geçtikçe öylesine parıldıyor, öylesine güzelleşiyordu ki aklıma mukayyet olmam git gide daha zor bir hâle geliyordu. Avuçlarımın arasında canlanan, kıpırdanıp oradan oraya uzanan beyaz elleri, yumuşacık saçlarının rüzgârda tel tel uçuşması, merakla etrafta dolaştırdığı güzel gözleri, kokusu içimi boyuyormuş gibi hissettiren omuzları, boynu, göğsü, kulaklarının arkası her dakikamı onun gerçekliğini sorgulayarak geçirmeme sebep oluyordu.

Her gün birbirinden farklı hâllerde gelirdi yanıma. Bazı zamanlar keyfi yerinde olur, bana şakalar yapıp istediği yerde durmadan öperdi. Bazı zamanlar evde olan herhangi bir şeye, babasına, insanların balık tutmasına, kalemini kaybetmesine, sokakta oynayan çocukların yürümemize müsaade etmemesine, dünyanın düzenine sinirlenir, kaşlarını çatıp iki şerit gibi gözkapaklarına doğru indirirdi. Ben de her hâline adamakıllı aşık olurdum.

cenazede gülenler ve yeşil atkı örenler, xiaoderyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin