Telefonu elimden bırakıp oflayarak mutfak dolaplarında gezdirdim bakışlarımı.
Gaza gelip bir iddiaya tutuşmuştum yine.
İddiaya girmek benim için büyük bir hevesti. Cenk ve ben her şeyde iddiaya girerdik ve bu zevki bana veren çok az şey vardı.
Oturduğum sandalyede dönerken kapının bir anda açılmasıyla duraksadım.
Kafamı kaldırıp kapıya baktığımda kapı bir süre açık kalsa da içeri giren kimse olmadığından tekrar kapandı.
Kapı kendi kendine mi açılmıştı, yoksa birisi geçerken kapıyı mı ittirmişti bilememiştim. Gidip kapıya bakmak için ayaklandığımda yerde bir şey, daha doğrusu birini gördüm.
"Cenk?" dedim şaşkınlıkla. "Ne işin var senin burda?"
Cenk yere yüzüstü uzanmış, göbeği ve dirseklerinin üstünde sürüne sürüne bana doğru geliyordu ki onu farketmemle olduğu yerde durdu. Kafasını kaldırıp bana gülümsedi.
"Seni kurtarmaya geldim!" dedi coşkuyla.
Hala yerden kalkmadığında kaşlarım havalandı. "Peki... Neden yerdesin?"
Cenk ayağa kalkmadan önce sanki bu çok bariz bir şeymiş gibi göz devirdi. "Buraya görünmeden gelebilmek için tabii ki de." Ellerini kumral saçlarının arasından geçirdi. "Tam bir gizli ajan edasıyla süzüldüm buraya!"
Güldüm. "Süründüm, demek istedin sanırım?"
Cenk beni geçiştirircesine elini salladı. "Kelimelere çok da takılmamak lazım, güzelim."
Karşımdaki sandalyeye oturup masanın üstündeki meyve tabağından bir muz alıp soymaya başladı.
Cenk biraz farklı birisiydi. Çok enerjik, aşırı hareketli birisiydi ama bir iş yaptığı zaman tüm dikkatini o işe verir, adeta transa geçerdi. Muzu soyarken bile o kadar odaklanmıştı ki yaptığı işe, bir şey demeden muzu soymasını bekledim.
Cenk muzu soyup kocaman bir ısırık aldı ve bakışlarını bana çevirip ağzını aça aça gülümsedi.
Yemin ederim pislikti bu çocuk.
"Kapa ağzını, kapa! Ağız, ağız değil blender mübarek!" dedim yüzümü buruşturarak.
Bu hareketimin üstüne Cenk ağzını daha çok açıp bana doğru eğildiğinde elimle onu ittirdim. Cenk gülüp geri çekildiğinde muzlu ağzıyla bana öpücük attı.
"Zevzek ya," dedim söylene söylene. "Bir insanda ciddiyet modu hiç mi olmaz arkadaş ya!"
"Öyle deme kızım," dedi hala ağzındaki muzu çiğnerken. "Ben de yeri gelidiğinde ciddi olabiliyorum."
"Hadi ya?" dedim alaylı bir şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırarak. "Neden hiç denk gelmedim acaba?"
Cenk omuz silkti. "Hiç yeri gelmedi çünkü."
Göz devirip gülümsedim. "Rüzgar seni burda görürse tek yumrukla cenazeni kıldırır, biliyorsun değil mi?"
Cenk yanaklarına hava doldurdu ve göz devirerek ofladı. "Bunlar hep boş laf, tatlım benim." dedi rahatça arkasına yaslanarak. Sırıttı. "Rüzgar bebeğim bana kıyamaz."
Kocaman bir kahkaha patlattım. Cenk bulduğu her fırsatta, bunun Rüzgar'ı sinir ettiğini bilmesine rağmen Rüzgar'a sulanıyor, onu sinirden kudurtuyordu. Bu, Cenk ve benim yapmaktan inanılmaz zevk aldığımız bir şeydi.
Cenk ve ben, vurdumduymazdık biraz ama o benden birkaç tık ilerideydi bu konuda. Hoş, böyle olmasından rahatsız değildim. Cenk resmen benim idolüm, yaşama sevincimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Güldüğünde || Texting
ComédieNehir: Seni bekledim, saatlerce Nehir: Elimde çikolatalı kekle seni bekledim Nehir: Ama sen yoktun, gelmedin Bilinmeyen numara: Ben vardım Nehir Bilinmeyen numara: Ben hep vardım Bilinmeyen numara: Sen beni istemeyene kadar yanındayım demiştim Bilin...