the end of the world.

1.2K 245 257
                                    

Sukulentler rüyalar ve daha bir sürü şey.

"Herhangi bir yaşam, istediği kadar uzun ve karmaşık olsun, tek bir an'dan oluşur aslında - kişinin kim olduğunu keşfettiği andan." der Borges.

Ne olursak olalım, kim olursak olalım işin sonunda; tek bir anda her şey değişebilir.

Öyle bir andır ki zaman duraksar, durmaz ama dura yazar; akarken zaman teninizde esintisini hissedersiniz.

Kokular yoğunlaşır. Kontrast yükselir ve siz değişirsiniz. Anlar. Anlardan ibaretiz. Ve anlar bizden ibaret.

Changbin meyve fidelerinin arasında ilerlerken o an bunun benim anım olduğunu anlamıştım.

Yüzünde garip bir ifadeyle beni getirdiği çiçekçide sanki ilk gelişiymişçesine yürüyordu.

"Bak sukulentler indirme girmiş!" dedi heyecanla bir başka ağaçtan koridora dalarken.

Gülerek ardından ilerledim. Çoğu dengesizce olan davranışları beni hem heyecanlanıyordu hem de ölümüne korkutuyordu.

Bir bilinmezliğin içine çekilmek beni ölümüne korkutuyordu.

Yanına geldiğimde kucağına doldurduğu sukulentleri bana uzatıp ayıcık gülümsemesi verdi.

O gülünce ben de gülmüştüm. Bir şey demeden kucağındaki üç küçük saksıyı aldım.

Sessiz bir anlaşma gibi bitkileri sanki gülüşümle takas etmişti.

"Hepsini alsak keşke." dedi huysuzca.

"Kaktüs işte." dedim munzurca.

Ayıcık gülüşü hafifçe solunca delicesine pişman oldum o an.

"Alırız ama istersen." dedim yerimde durup.

İstediğin her şeyi alırım yeter ki gül.

"Bunlara zor bakarım zaten." dedi tebessümle.

"Ben daha kendime bakamıyorum ki."

Gülüp bahçıvana doğru ilerledim. Adam elimizdeki sukulentleri paketlerken Changbin hala üç beş çiçek daha alma peşindeydi.

Beni kursa bırakmayıp şehrin çıkışına doğru olan bu çiçekçiye getirmişti. Basit bir sera olsa da onunla ilgili yeni bir şeyler öğrendiğim için gerçekten mutluydum.

Kapalı kutu gibiydi. Duygularını bile onu uzun zaman izledikten sonra yavaşça anlar olmuştum.

"Hadi gidelim." dedi bana doğru. Elindeki küçük çiçek kasasıyla çıkışa doğru yürüyordu.

"Ben bir şey almadım ama." dedim onunla beraber açık havaya çıkarken.

"Sorun değil." dedi gülerek.

"Zaten hepsini sen sulayacaksın."

"Tüm işi ben yapacağım ama çiçekler senin mi olacak?" dedim ön koltuğa otururken. O da kasayı bagaja indirmişti.

"Çiçekler kiralık o zaman." dedi kemerini bağlayıp.

"Kemerini bağlamamışsın." dedi eliyle beni gösterip. Birkaç saniye onun bağlayacağını düşünüp bekledim.

Küçük bir sırıtmayla bana bakarken gözlerimi devirip kemerimi taktım.

Gülmeye başladığında iyice sinirim bozulmuştu.

"Gülme!" dedim sitemle ona.

"Üzgünüm." dedi kendini tutmaya çalışarak.

Park yerinden çıkıp ana caddeye geçtiğinde söylenmeye devam etti.

beginning and eternity. seungbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin