"Geceni nerede geçirmek istersin?" diye sordum. Ailedeki herkesi etki altına o almıştı. Vampirliğe alıştırmaya başlıyordum. Aslında ben de pek alıştım sayılmazdım ama uzun süredir vampir olmak için çabalıyordum ve bu süre içinde çok şey öğrenmiştim. O ise sadece 12 saattir vampirlerin gerçek olduğunu biliyordu. O parıldayan gözlerle bana baktı "Sence lunapark kapalı mıdır?" Elimdeki saate baktım ve saat henüz 21.30'du. Belki biraz eğlenebilirdik. "Bence gidip kendimiz öğrenelim, lunaparkın arkasındaki ormana kadar bir yarışa var mısın?" diye sordum. Oraya varmak 10-15 saniyemizi alacaktı. İpek bana bakıp, beni kendisine aşık eden yarım gülümsemesini yaptı. Ve daha ben ona bakarken o yarışa başladı. Zaman kaybetmeden ben de koşmaya başladım.
Oraya vardığımda İpek toprağa uzanmış, gökyüzünü seyrediyordu. Benim geldiğimi görünce "Neredesin sen, beklemekten yoruldum?" Ben de hiç bozulmadan cevap verdim "Trafik vardı." İpek lunaparka bakarak "Hadi, birazdan kapanacak, biraz eğlenelim" dedi. Ben de başımla onaylayarak girişe gittim. Gişedeki adamı "Bize iki giriş bileti ver." diyerek etki altına aldım. Vampir olmak güzeldi. Gişedeki adam bana iki bilet uzattı. Ben de sıradan çıkıp dönme dolabı izleyen İpek'in yanına gittim. Güzel bir ses tonu ayarlamaya çalışarak "Galiba ilk dönme dolaba binmek istiyorsun." dedim. İpek gözlerini dönme dolaptan ayırmadan "Benim hep yükseklik korkum vardı ama şimdi..." derin bir nefes alarak "...şimdi ölümsüzüm." Vampir olmayı hala kabullendiğini söylemek yanlış olurdu. Ben cevap vermedim ve gidip dönme dolap için sıramızı bekledik.
Dönme dolaba binerken aklıma izlediğim filmler geldi. Filmlerde genelde ana karakterler dönme dolabın en tepesindeyken dönme dolap bozuluyor sonra birbirlerine öpüyorlardı. Ama filmde yaşamıyorduk. Aslında vampir olmak da film gibi bir şeydi. Belki de şu an bir rüyadayım. Yani 2 yıllık bir rüya zor görünüyor ama vampir olmak da çok delice geliyor kulağa. Bir de bu rüyaların en uzunun 7 saniye olması olayı var. 2 yıldır yaşıyorum ve bunu 7 saniyeye sıkıştırmaz olamazlar.
Dönme dolap hareket etmeye başladığında İpek etrafı izlemeye başladı. Ben ise İpek'i izliyordum. Daha sonra benim ona baktığımı hissetmiş gibi bana döndü. Sessizce birbirimize baktık. İlk gözlerini kaçıran o oldu. Sonra ben gecenin çok güzel olması gerektiğini hatırlatarak "Bundan sonra ne yapmak istersin?" diye sordum. İpek biraz düşündükten sonra "Biraz gezelim." dedi. Onunla her yere giderdim. Gözümü gecenin ışıklarına çevirdim.
"Nereye gitmek istersin?" diye sordum. Onun doğal güzelliklere sahip bir yere gitmek isteyeceğini düşündüm. O sadece "Beni takip et." dedi. Ve birini motosikletini kendisine vermesi için etki altına aldı. Beni kötü yola sürüklüyordu ama ben de aynısını yaptım. Pişman da değildim. Ve onun arkasından gitmeye başladım. Sürekli sokaklardan gitmeyi tercih ediyordu. 10 dakika sonra 3 katlı, dış cephesi kırmızıya boyanmış, bahçeli bir evin önünde durduk. "Burası neresi?" diye sordum. Bana sus demek ister gibi işaret parmağını ağzına götürdü. Ben de dediğini yaptım ve onu takip etmeye devam ettim.
Kapının üstünden atlayıp, evin arka bölümündeki bahçeye doğru yürüdük. Evin arka bölümünde durdu ve eve tırmanmaya başladı. 2. kata vardığında pencereyi tıklattı. Ben onu izlemeye devam ederken pencere açıldı ve pencereden Deniz çıktı. Deniz yeşil gözlü, hafif sarı saçlı ve yakışıklı bir çocuktu. Onunla aramız iyiydi. Ama İpek'le arası çok iyiydi. Bazıları ikimizin kardeş olduğunu düşünürdü. Ama benim gözlerim maviydi ve saçlarım siyahtı. Benden 2 yaş büyüktü. Hep onunla arama sıcak bir bağ vardı. Belki gözlerim ve saçım onun gibi değildi ama bazen ona bakar, kardeş olma ihtimalimizi düşünürdüm.
Deniz önce İpek'e, sonra bana, sonra tekrar İpek'e baktı. Sonra kendine bir tokat attı. Galiba rüyada olup olmadığını sorguluyordu. Sonra bize dönüp "Sakıncası yoksa burada ne aradığınızı sorabilir miyim?" Ben de "Güzel soru. Ben de bu sorunun cevabını senin kadar merak ediyorum." dedim. İkimiz de bakışlarımızı İpek'e yönelttik. İpek ise cevap vermesi gerektiğini anlamış ve gecenin bu saatine burada olmamız normalmiş gibi "Biraz sıkıldık ve senin evine gelmeyi düşündüm." dedi. Deniz bu kadar rahat cevap vermesine şaşırmıştı. Sonra umursamazca "Yarın biyolojiden sınavım var ve yarın erken kalkmam lazım, izninizle." diyerek pencereyi kapattı. Bence mantıklı bir hareketti. İpek de tırmandığı yerden atlayıp yanıma geldi. Ben de evin kapısına doğru yürüdüm. Bu 'Beni takip et' anlamına geliyordu. O da beni anlayıp takip etti.
Motosiklete binip yolun götürdüğü yerden gittim. Sonra önüme 15-16 kata ulaşan bir apartman çıktı. Önünde durdum ve tırmanmaya başladım. İpek de arkamdan tırmandı. Apartmanın en üst katına çıkıp oradan geceyi izledim. İpek de gelip yanıma oturdu. İlk konuşan o oldu. Soğukkanlı bir şekilde "Sana bir şey söyleyeceğim." dedi. Kalbim küt küt atmaya başladı. Birkaç saniye bekledikten sonra "Dinliyorum." dedim. İpek "Ben..." diye başladı cümleye. Kalbim yerinden fırlayacaktı. Ve sonra cümlesini bitirdi "...Ben Deniz'den hoşlanıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DNA
Science FictionBir insan kendi DNA'sını degistirebilir mi? Biyokinezi adlı bilime göre degistirebilir. Peki ya biri DNA'sını degistirmekte ustalasıp kendini insanlardan üstün yaparsa?