İçten içe kendine sövüyordu Gökalp. Bir saatlik gecikmeyi iki saate kadar taşımak herkesin yapabileceği bir şey değildi sonuçta.
"Umarım Sezer Bey bir değişiklik yapıp erkenden gelmez. Zaten uğraşmaya yer arıyor. Sırf Türküm diye babasının zoruyla aldı beni işe. Of." diye devam ederken birden yavru bir köpek gözlerine ilişti.
"Senin burada ne işin var?"
Gözleri yanıltmıyorsa bu köpeğin cinsi Kangaldı. Özellikle kuyruk kısmının o kıvrımı 'Ben Kangalım!' diye bağırıyordu.
"Çok garip. Hiç düşünmezdim böyle bir yerde sana rastlayabileceğimi. Eheheh biliyor musun ben de Sivaslıyım."
Daha yeni başlamışken uzaktan bir ses ilişti kulaklarına.
"Kahraman buraya gel oğlum."
Uzun boylu, siyah saçlı, yakışıklı denebilecek bir adam köpeği çağırdığını fark etmişti sadece bir anlığına adamla göz göze geldiler. Adam Gökalp'i pek umursamamış bir şekilde köpeği de alıp oradan yavaş yavaş uzaklaştı.
"Garip... Neyse sabah sabah Suvaslı bir gardaşımı görmek güzel."
Aptal bir gülümsemeyle oradan uzaklaşmaya başladı. Normaldi aslında tepkisi. Ne de olsa Almanya gibi bir yerde Bonn'da yaşamını sürdürüyordu. Sivaslı biriyle karşılaşmayı bırak, bir Kangal köpeği ile karşılaşmıştı. Gerçekten garipti ama bu çok hoşuna gitmişti. Kötü başladığı güne güzel bir motivasyon kaynağı bulmuştu. Türkü söyleye söyleye yoluna devam ediyordu.
"Sivas ellerinde sazım çalınır. Dırırım dırırırım. Çamlıbeller bölük bölük bölünür. Dırırım dırırırım." diye devam ederken o parlak gülümseme yavaş yavaş düşmeye başlamıştı. En istemediği şey olmuştu. Sezer Bey tam olarak dükkanın karşısındaki bankların birinde oturuyordu. Suratından anlaşılabileceği gibi haklı olarak da sinirleri tepesindeydi. O an da göz göze geldiler.
"Gökalp Beyler nihayet teşrif edebildiler(!) Umudumu kesmiştim halbuki..."
Gökalp hafif başını eğip hiçbir şey söylemeden direk dükkanın kepenklerini kaldırıp kilidini açtı. Sezer Bey dükkana girerken acaba bugün ne gibi bir bahanen var acaba diyerek dükkana girdi. Belli ki bir açıklama bekliyordu.
"Sezer Bey şim..." daha devam edecekken direkt sözü kesildi.
"Gökalp buradan hala devam ediyorsan bunun babam sayesinde olduğunu biliyorsun değil mi? Artık bahanelerinden her şeyden çok sıkıldım!"
Tam o anda içeri müşteri geldi.
"Pardon?"
Dükkana gelen müşteriye dönüp.
"Hemen geliyorum hanımefendi."
Hemen sonrasın da, "Seninle sonra görüşeceğiz!"
Sonra dönüp arkasını müşteri ile ilgilenmeye gitti.
"Adi pislik insan bir sorar neden? Gerçi mazeretim yok ama... Muhtemelen gördüğüm o rüya aşırı sardı. Ehehehe hele o sonda ki 'Ben Sivaslıyım!' güzel ayardı. Ben sevdim."
Sonrasında yavaş yavaş dükkanın temizlik işlerine başladı. Temizlik yaparken hala kendi kendine söyleniyordu.
"Ulan imkansız neymiş efenim aslında saniyeler sürüyormuş bir rüya. İmkanı yok onca şeyin sadece saniyeler sürmesi. Neyse sonu tatmin etti beni. Eheheh bir Sivaslı ne yapmalıysa aynen yaptım bence."
O anlar da yüzündeki aptalca gülümsemeyi gören Sezer Bey.
"Anlamıyorum şu çocuktaki bu halleri. Bir insanın hiç mi morali bozulmaz canı sıkılmaz? O kadar sıkıyorum, laf söylüyorum yine de aynı tas aynı hamam. Babamı da anlamıyorum hala şu çocuğa anlamsız bir şekilde arka çıkıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
God of Kangal
FantasySivaslıyım ben! Gökalp tam bir Sivas aşığı... Almanya gibi bir yerde yaşadığı absürt olaylar... Sonunun nereye varacağını anlamadığı birçok şey... Bir takım gizemler. Ve aslında bir o kadar bunlardan keyif alması. Garip bir kişilik. Olaylar ne şeki...