Gökalp kendisini bir şeylerin sürekli çekiştirdiğini hissetti. Aşırı yorgun hissediyordu. Hafif bir şekilde gözlerini araladığında karşısında Tarık'ı gördü. Bir şeyler söylüyordu ama pek anlayamıyordu. Bir an sonrasında Tarık'ın elinde bir şey gördü. Birden sıçradı Gökalp.
"Ne yapıyorsun lanet olası!" dedi Gökalp hışımla.
Tarık gayet keyifliydi.
"Uyanmaya pek niyetin yoktu." dedi gülerek ve elinde tuttuğu bardağı bir köşeye bıraktı.
Bir anda suyun yüzüne nüfus etmesiyle kendine gelmişti. Hala içten içe sövüyordu. Tarık'ın yaptığı harekete söverken aklına sürekli gördüğü o rüya geldi. Son zamanlardaki favori rüyasıydı sonuçta. Görmediğine şaşırdı ama mutluydu da. Her seferinde o kabusu görmek şu an olmasa dahi yakın zamanda kendisini çıldırtabilirdi.
"Umarım sonuncusunu görmüşümdür." diye kendi kendine konuştu Gökalp.
O anda Tarık odadan çıkmaya hareketlenmişti.
"Bir an önce ayılıp çıkmaya hazır halde ol." dedi Tarık sadece.
"Emriniz olur efendim. Başka bir isteğiniz var mıydı?" diye huysuzlandı Gökalp.
"Şu anlık yok. Olursa hemen seni bilgilendiririm Kangal parçası." dedikten sonra gülerek çıktı Tarık.
Sinirleri bozulmuştu Gökalp'in.
"Ben sana Kangal parçasını göstericem." dedi Gökalp.
"Ulan insan insan takılalım iyi olalım diyorum hemen o anda gelip beni çıldırtıyor. Bildiğin eğlence aracı oldum herifin. Lanet olası. Umarım diğer hayatında filan Sivas köftesi olursun da afiyet yerler seni. Gerçi tadın olmaz tuzun olmaz insanlara da yazık. Neyse çatır çutur yesinler acı çek de önemli değil." diye kendi kendine saydırmaya devam etti Gökalp.
Bir süre sonra rahatladığını hissettiği an ayağa kalkıp tuvalet olduğunu düşündüğü yere gitti. Elini yüzünü yıkayıp kendine gelmeye çalıştı. Ama zaten Tarık tarafından uyandırıldığında yeterince kendine gelmişti. Bir süre sonra oturma odasına Tarık'ın yanına gitti. Boş bulduğu yere kendini bıraktı. Her ne kadar uyanmış olsa da hala yorgunluk vardı. Günlerce uyuyabileceği günlere ışınlanmak istiyordu. Tabii öyle günler olacaksa ileride. Eğer gelecekse de içten içe acele etmesini diliyordu.
"Bu kadar salma kendini küçük dostum." dedi Tarık düşünceli bir ifadeyle dışarıyı izlerken.
"Ne yapabilirim bunun için." diye sitem etti Gökalp.
"Biraz daha dayan sadece." dedi yine aynı ifadeyle Tarık.
Zaman bir süre bu şekilde geçti. Sonunda;
"Eeee şimdi ne yapacağız bu saatte?" diye sordu sonunda merakla Gökalp.
"Birazdan anlayacaksın." dedi Tarık
O an Gökalp karşısındaki duvarda asılı olan saati gördü. Sahiden ne kadar olmuştu merak ediyordu. Yerinden kalkıp saate doğru ilerledi usulca. Uzun zamandır muhtemelen gelinmiyordu bu eve. Toz kaplamıştı ama garip bir şekilde bakmak istemişti.
"Ehehe hadi bakim bir umuttur yaşamak." derken saatin üstündeki tozu tişörtüyle sildi Gökalp.
Baktığında saatin çalışmadığını gördü.
"Biliydim bele olacağını neyse." dedi ve oturduğu yere geri döndü Gökalp.
Yerine oturduğunda cebinde bir şey hissetti.
"Tabi ya şu yeni oyuncak vardı." dedikten sonra telefonu çıkardı Gökalp.
Tuşlu bir telefondu. İnceleyebileceği pek bir şeyi yoktu. Saate baktı sadece. Saat gece 12'ye çeyrek vardı. Telefonu tam cebine atacakken;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
God of Kangal
FantasySivaslıyım ben! Gökalp tam bir Sivas aşığı... Almanya gibi bir yerde yaşadığı absürt olaylar... Sonunun nereye varacağını anlamadığı birçok şey... Bir takım gizemler. Ve aslında bir o kadar bunlardan keyif alması. Garip bir kişilik. Olaylar ne şeki...