Bulunduğu yeri daha önce görmemişti. Hatırlamıyordu burayı. Hatırlamasını bırak göremiyordu daha doğrusu. Karanlıktan ayırt edebildiği sadece kat ve kat büyütülmüş kutu gibi bir yerdi. Tek ayırt edebildiği karanlıkta dahi zar zor ayırt edebildiği taş duvarların üstündeki işlemelerdi. Etrafını incelerken aniden bacaklarında büyük bir baskı hissetti. Hissettiği baskıyla birlikte altındaki zemin aniden çöktü ve yine kendini bir kan denizinde buldu. Burayı net hatırlıyordu. Garip bir şekilde nefes alıyor, duyu organlarını rahat bir şekilde kullanabiliyordu. Kulağında basınçtan oluşan baskıyı saymazsak eğer. Birden tekrar o tanıdık his sardı etrafını vücudu alarm veriyordu ama yapabileceği pek bir şey yoktu tamamen hareketsiz. Yavaş yavaş dipteki ceset yığınlarına yaklaşıyordu. Yine aynı hareketlilik ve...
"Lanet olsun" tek verebildiği tepki buydu yine.
Diğer seferkinden farklı olarak sadece görmek istemiyormuş gibi gözleri kapalı bir şekilde beklemeyi seçti. Sonrasın da mırıldanmaya başladı, "1, 2, 3, 4, .........., 56, 57, 58" diyerek bitirdi Gökalp.
Bir olaydan sonra sakinleşmesi gerektiğinde yaptığı sıradan rutinlerden biriydi. 58'e kadar sayıp bırakırdı. Sonra her nasılsa daha iyi hisseder, devam ederdi yaşantısına.
Gün daha yeni ayarken usulca dışarıyı izliyordu. Daha rahattı bunun yanında bir de erken kalkmıştı. İşi ile alakalı da bir sorun yaşamayacaktı. Ama biraz ağrısı vardı sebebini anlayamadığı. Derken birden aklına parktaki olay ve sonrasında gelişenler geldi. Rüya olduğunu düşünüyordu hepsinin. Nedense içten içe öyle olmasını umuyordu. Gökalp'i rahatsız eden bir şeyler vardı ciddi anlamda. Buna yapabileceği aslında bir şey de yoktu. Biraz daha düşündükten sonra hayal olduğu konusunda kendini inanmaya zorladı.
"Bugün geç kalmamak güzel en azından." diye mırıldandıktan sonra hızlı bir şekilde duş aldı ve hazırlanıp çıktı. Bugün normalden daha erken açacaktı. Şaşırtıcı bir şekilde oldukça dinçti. En son ne zaman böyle erken uyanıp da dinç olduğunu hatırlamıyordu bile.
"Bugün de Suvaslı gardaşımla karşılaşsam güzel olurdu aslında. Eheheh daha fazla konuşabilsem güzel olurdu." aptal bir gülümsemeyle yoluna devam etti.
Hayvanlara ilgisi aşırı denecek kadar fazlaydı. Hele bu hayvan grubu köpekler ise daha bir başka zevk alıyordu bundan. Derken yavru bir siyam kedisi gözüne ilişti. Hemen bankın altında korkarak etrafı kesiyordu. Kedi anlaşılacağı üzere sahipliydi. Muhtemelen evden kaçmıştı ve kaybolmuştu.
"Kedicik kayıp mı oldun bakalım sen?" sanki kedi cevap verebilecekmiş gibi bekliyordu Gökalp.
"Eheheh tabi sen anlamıyorsun beni. Hmm gel bakalım." diye sağ elini kediyi sevmek için uzattı.
"Meow" dedikten sonra ani bir hareketle Gökalp'in elini tırmaladıktan sonra hemen uzaklaştı.
"Ahhh seni lanet olası kedi. Bir Sivaslı olan ben zaten sevmemeliydim seni. İşe gitmiyor olsam kovalardım da seni. Neyse..." dedikten sonra sağ elinin üstüne baktığında biraz kanadığını görünce iyice sinirleri bozuldu Gökalp'in.
"Ne diye kedi sevmeye kalkarım ki. Allah'ın uzaylıları." diye çemkirmeye devam etti Gökalp.
Bir süre sonra dükkana gelmiş ve açmıştı. Tam tamına yarım saat erken açmıştı. Hemen temizlik işlerine başladı. Bugün enerjik olmasından kaynaklı muhtemelen hızlı bir şekilde temizlik işlerini halletti. Birkaç saat sonra ise dükkanın kapısının açılma sesi geldi.
"Buyurun hoş geldiniz." dedi Gökalp hızlıca.
Gelen kişiler Sezer Bey ve babasıydı.
"Sanırım canının istediği zaman gelip canının istemediği zaman gelmeyeceğini sanıyorsun galiba Gökalp beyefendi?" dedi hemen Sezer Bey sinirle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
God of Kangal
FantasySivaslıyım ben! Gökalp tam bir Sivas aşığı... Almanya gibi bir yerde yaşadığı absürt olaylar... Sonunun nereye varacağını anlamadığı birçok şey... Bir takım gizemler. Ve aslında bir o kadar bunlardan keyif alması. Garip bir kişilik. Olaylar ne şeki...