∞
"Huzuru hissetmeme izin verir misin?"
Umut nedir? Bize ne katar? Bizden neler eksiltir? Umut mavi midir, siyah mıdır? Umut yağmur mudur, fırtına mıdır? Umut güneş midir, ay mıdır? Nedir umut? Hayaller mi umudu oluşturur, umut mu hayalleri? Hangisi daha gerçekçidir? Hangisi daha az can yakar? Hangisi masumdur? Hayaller mi, bir avuç umut mu?
Umut, hayallerin katilidir. Umut etmek sonsuz mutluluğu vermez. Umut insana mutluluk katar ama hayaller gerçekleşmezse verdiği mutluluğu da alarak duyguları yakıp yıkar. Umut mavi kadar ulaşılmaz, siyah kadar gerçekçidir. Umut yağmur kadar ıslak, fırtına kadar yıkıcıdır. Umut güneş kadar parlak, ay kadar beyazdır aslında. Umut hayallerin ham maddesidir. Umut olmazsa hayal kuramaz insan.
Peki, umut nasıl tükenir? İnsan kendisi mi tüketir umudu, çevresindekiler mi? Umut nasıl yıkar bir insanı? Nasıl can yakar mutlu kılan bu duygu? Gözyaşını nasıl beraberinde getirir?
Umudu kendi kendine tüketir insan. Yavaş yavaş... Adım adım... Her bir adımda hayaller yok olur... Her bir adım duygudan yoksun eder insanı... Aslında her bir adımda ölüme yaklaşır insan... Umutsuz bir beden; güneşsiz bir gezegen, balıksız bir okyanus, kanı çekilmiş damarlar gibidir...
Her duygu birbiriyle bağlantılıdır aslında. En başta da sevgi gelir... Seven insan güler çünkü sevdiği vardır yanında... Seven insan ağlar çünkü canını bir tek sevdiği insan yakar... Seven insan hayal kırıklığını yaşar çünkü sevdiği insandır hayallerinde olan. Bir tek seven insan umut eder çünkü umut sevgilinin gözlerindedir ve en son umut ölür...
Herkese yetebilecek bir sevgim vardı ama insanlar benim sevgim yerine güven duygumu almışlardı. Bütün duygularım tamdı. Gülmüştüm, mutluluğu hissetmiştim bütün hücrelerimde. Ağlamıştım, üzüntü işlemişti yüreğime. Kırılmıştım, hayallerim gömülmüştü ruhuma. Benim duygularım arasında bir tek umut yoktu. Umudum yoktu. Bedenimin ruhu vardı ama duygularımın ruhu yoktu. Umut, daha doğmadan güvenimle beraber yok olmuştu aslında. Bu yüzden umudu hissetmeyen yüreğim körelmişti belki de. Bu yüzden saatler önce yaşanan kavganın somut kanıtları olan sesler beynimde yankılansa bile yüreğime işlemiyordu.
Annem ve babamın alışageldiğim kavgalarından biriydi. Sesler dudaklarından nefretle çıkmış, duvarlara öfkeyle çarpmış, gökyüzünde yankılanmış, kulaklarımda sonlanmıştı. Aslında bütün sesler aynıydı. Nefret aynıydı. Öfke aynıydı. Bir tek şey farklıydı... Sözcükler... Sözcükler nefret kokmuyordu. Sözcükler kan kokuyordu. Sözcükler geçmişin yükünü taşıyordu.
"Yıllardır beni suçluyorsun ama benim geçmişim senin geçmişin gibi kanlı değil."
Babamın dudaklarından dökülen bu cümle ile annem susmuş, gece sessizliğe gömülmüştü. Saatlerdir kulaklarımda yankılanan bu cümle uykumu zehir etmeye yetmişti. Ve her zaman olduğu gibi gözyaşlarımla baş başa kalmıştım.
Benden bir şey sakladıklarının farkına ilk on dört yaşında varmıştım. Her zamanki gibi kavga ediyorlardı ve babam annemi benle tehdit ediyordu. "Dünya bunu öğrenirse onu kaybedersin." Demişti babam. Ve o zaman anlamıştım bana kurulan hayatın sırlarla saklı olduğunu.
Kavga etmedikleri çok nadir anlarda ise genelde etrafımızdaki insanlara mutlu olduğumuzu göstermek için sahte gülüşler sergilerlerdi, ben de buna ayak uydururdum ama etrafımızdaki herkes onların gözlerindeki nefretin farkındaydı.
Daha fazla yatakta duramayacağımı anladığımda hafifçe yataktan doğrulup saate baktım. Güneşin doğmasına az bir zaman vardı ve sahilde biraz yürümek bana iyi gelebilirdi.
Dolabımdan rastgele seçtiğim kıyafetleri giyip evden ayrıldım. Dışarıya çıktığımda yüzüme çarpan soğuk hava üşümeme neden olmuştu. Ellerimi montumun ceplerine yerleştirip elektrik direkleriyle aydınlanan ıssız sokakta yürümeye başladım. Hava serindi ve bu serinliğin getirdiği rüzgar ağaçların dallarını birbirine sürtüyordu.
Yaklaşık on beş dakika sonra sahile varmıştım. Güneş ufukta gözükmüştü ve yavaş yavaş kızıllığını gökyüzüne dağıtmaya başlamıştı. Her zaman oturduğum banka yönelecektim ki O'nu görmemle yere çakılıp kaldım. Rüzgar daha bir soğuk oldu sanki. Güneş daha bir yükseldi. Dalgaların sesleri daha bir arttı. Ve benim yüreğim daha da acıdı.
Gidip gitmemekle kararsız kaldığım o anlarda biraz uzağımda duran silüeti bana hiç yardımcı olmuyordu. Onunla arkadaşlığımızı bitiren bendim. Şimdi yanına gitmek isteyen de.
Ayaklarım aklımdan bağımsız yüreğim yüzünden harekete geçmişti. Saniyeler içinde kendimi onun yanında bulmuştum. Sürekli zor zamanlarımda karşıma çıkıyordu ve ben ona sığınmaktan geri kalmıyordum. Bencil miydim? Belki ama bu bencilliği bu defa fazla sürdürmeyecektim.
Geldiğimi fark ettiği halde yüzünü bana dönmemişti. Kahverengi irisleriyle kayalara çarpan mavi denizi izliyordu. Parkta ilk adımı atan o olmuştu ve belki de şimdi sıra bendeydi.
"Kayalara çarpan dalgalar gibi hayatım. Dalgalarını çarptırıyor yüreğime. O kayanın canı yanmıyor belki ama benim yanıyor. Bazen onun gibi hissiz olmak istiyorum."
Bana herhangi bir cevap, ya da belirti vermedi.
"Üzgünüm." Dedim bu sefer. Ve o bana yine cevap vermedi.
"Aras?"
O güzel sesinin kulaklarımdaki yankısını özlemiştim ama o hala konuşmuyordu.
"Hiç konuşmayacak mısın? İyi sus. Sus ama susmak bir kaçış yolu değil." Dedim sinirle.
"Ne dememi bekliyorsun?" dedi. Sesi benimkinin aksine sakindi. Bakışlarını ise hala denizden ayırmamıştı.
"İçindekileri." Dedim ve cümleme devam ettim.
"Kalbinden geçenleri."
"Boşuna bekliyorsun o zaman benim kalbimden geçen hiçbir şey yok."
Kurduğu cümleyle gözlerim dolmuş, zaten acıyan kalbimin sızısı daha da artmıştı.
"Peki." Dediğimde sesimin titremesine engel olamamıştım.
Bana cevap vermeden denizi izlemeye devam etti. Böyle susmasını istemiyordum. Ben, onun o kadifemsi sesini istiyordum. Ben, yazın beni sinir eden ama yine de yanımdan ayrılmayan o çocuğu istiyordum. Ben, onu terslediğim halde bana "Bazen içini dökmek iyidir." Demesini istiyordum. Ve bu defa son kez denedim benimle konuşması için. Son kez gözlerine bakmak için. Son kez içimdekileri dökmek için. Ve dudaklarımdan o cümle döküldü.
"Huzuru hissetmeme izin verir misin?"
Umarım beğenmişsinizdir. Elimden ancak bu kadar geldi. Bu hafta o kadar çok baskı altındayım ki bu kısa bölümü bile zor yazdım.
Yorum ve votelarınızı bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN SANA MECBURUM
Novela Juvenil❞ Tek ortak noktaları ruhlarındaki yaralardı. ❝ ஐ Birini kaybettiğinizi düşündüğünüz bir anda ya başka birini kazanırsanız? O yalnızdı. Ne ailesi vardı yanında, ne de dostları. Kalbi kırık camlarla doluydu. Sevdiği kim varsa terk etmişti O'nu. Sonra...