r o s e s & 2

1.5K 163 138
                                    

"Roseanne, dinliyor musun beni?" Jisoo elini yüzümün önünde salladığında gözlerimi Miyeon ve Jungkook ikilisinden ayırıp önüme döndüm.

"Duymamışım." dedim sessizce. Duymamıştım çünkü sevdiğim adamın karısıyla olan fingirdeşmelerini izliyordum.

"Bayan Jeon seni çağırıyor." parmağının ucuyla gösterdiği yere baktığımda bahçe kapısının önünde sabırsızce beni izleyen yaşlı kadına odaklandım.

Sürekli eliyle gelmemi işaret ediyor ve arada çaktırmadan Jungkook'u süzüyordu.

"Hepsinden iğreniyorum." ağzımın içinden mırıldanıp ayağa kalktığımda sızlayan ayaklarıma aldırmadan çimen yolda ilerlemeye başladım.

Saniyelik olarak Jungkook'un bakışlarını üzerimde hissetsemde dönüp bakmamıştım bile.

Niyetimi hemen belli etmemeliydim. Belki de çoktan etmiştim de benim haberim yoktu.

Attığım her adımda bileğimde ki ağrı artsada Bayan Jeon'un yanına kısa sürede varabilmiştim. Beklemediğim bir anda bileğimden tutup evin içerisine çektiğinde kaşlarım sinirle çatıldı.

"Ne yapıyorsunuz?" sakin kalmaya çalışarak konuştuğumda işaret parmağını dudağıma bastırmış ve beni mutfağa itmişti.

"Miyeon birazdan eve gidecek." dedi sessiz olmaya özen göstererek. "Onu göndereceğim."

"Bundan banane?" omuzlarımı silkerek konuştuğumda ellerini beline yerleştirmiş ve iç çekmişti.

"Miyeon ile birlikte evde ki herkes gidecek." dediğinde puzzle parçaları yavaş yavaş birleşmeye başlamıştı. "Jungkook burada kalacak seninle. Onunla samimiyet kurman gerekiyor. Arkadaş gibi yaklaşıp sonradan yılana dönüşeceksin."

"Yılan?" alayla tek kaşımı kaldırdığımda bana karşı yaptığı bu benzetme pek hoşuma gitmemişti.

"Konumuz bu değil." dedi eliyle saçlarını düzeltirken. "Gidip Jungkook'la konuşacağım."

"Ne konuşacaksın benimle?" arkamdan başka bir ses geldiğinde aralarından çıktım ve tezgaha ilerledim.

Parmak uçlarımda yükselip boş bir bardağı elime aldığımda, masanın üzerinde ki cam şişeyi alarak içerisinde su doldurdum.

"Sen neden geldin?" Bayan Jeon şaşkın bir şekilde konuştuğunda Jungkook omuzlarını silkmişti.

"Masada su kalmamış. Su içmek için geldim." yanıma gelip bardak rafına uzandığında dudağımı bile değdirmediğim su dolu bardağı eline uzattım.

Bakışları bir elim bir de elimde ki bardakta dolaşırken bu şaşkın bakışları tebessüm etmeme neden olmuştu.

Yüz ifademi ciddileştirmek için iç yanağımı ısırmıştım.

"Sen içmiyor musun?" dudaklarını ıslatıp gözlerini yüzümde gezdirdiğinde ateşimin yaval yavaş arttığını hissediyordum.

"Hayır," dedim sessizce. "Kola içeceğim ben."

"Jungkook, siz konuşun." Bayan Jeon kara kedi gibi aramıza atlayıp konuştuğunda mutfağın dışına ilerlemeye başlamıştı. "Ben dışarıdakilere bakayım."

"Tamam." Jungkook annesini onaylayıp bardağı dudaklarına götürdüğünde, bardağın her yerine dokunmadığım için içimi bir üzüntü kaplamıştı.

Dudağımı kenarlarına sürtseydim şimdi bilimsel olarak öpüşüyor olurduk.

Buzdolabına ilerleyip soğuk kola şişesini çıkardığımda Jungkook suyunu yarılamıştı. Kola şişesini kolumun altına sıkıştırıp buzluktan da birkaç kalıp buz alırken konuşmak için konu arıyordum. Bulduğum her konu ise saçmalığıyla beni mest ediyordu.

𝘄𝗶𝗻𝘁𝗲𝗿 𝗯𝗲𝗮𝗿 ღ 𝒓𝒐𝒔𝒆𝒌𝒐𝒐𝒌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin