r o s e s & 7

1.3K 172 72
                                    

Sızlayan burnumu içime çekip elimde ki bardağı daha sıkı tuttum. Her şeyi berbat etmiştim.

Jungkook, işi alamamıştı. Her ne kadar söylediklerini harfi harfine çevirsem de benden memnun kalmamışlardı bunu gözlerinden anlamıştım.

Ve Miyeon. Jungkook'u omzunda teselli ederken bana öyle bir bakış atmıştı ki yerin dibine girmek istemiştim.

"Bir tane daha, lütfen." boş bardağı barmene uzattığımda restoranda hiç kimse kalmadığını farketmiştim.

Her zaman olduğu gibi yine günün sonunda tek başımaydım. Roseanne Park'ın kimseye ihtiyacı yoktu. Ama Chaeyoung ağlak bir bebek gibi Jungkook'u istiyordu.

Bir damla yaş yanağımdan süzüldüğünde elimin tersiyle silip önüme bırakılan viskiden bir yudum aldım.

"Beni neden kimse sevmiyor?" kendi kendime mırıldandığımda tüm tadım tuzum kaçmış gibiydi.

Çantamdan elime geldiği kadarıyla para çıkarıp bar tezgahına bıraktım ve düşmemeye özen göstererek sandalyeden indim. Savsak adımlarla restorandan çıktığımda denizin kokusu ciğerlerime dolmuş, yüzümü buruşturmama sebebiyet vermişti.

Sahil yolu boyunca dudaklarımda bir şarkıyla ilerlemiş, yoldan geçen her arabaya tek tek el sallayıp kendimi mutlu etmeye çalışmıştım.

Başka türlüsü zarardı yorgun düşen bedenime. Çevremde ki herkes beni üzmek için çabalıyordu. Kendimden başka kimsem yoktu, en çokta bu üzüyordu beni.

"Mutlu ol." dudaklarım istemsizce yukarı kıvrılırken telefonumun çalan sesiyle duraksamıştım. Elbisemin cebinden çıkarıp gelen aramayı açtım ve telefonu kulağıma götürdüm.

"Neredesin?" Jungkook'un yorgun sesi kulaklarıma ulaştığında burukca gülümsemiş ve kaldırımın kenarına diz çökmüştüm. "Annen seni merak etmiş, beni aradı endişelenmemesi için yanımda dedim. Eve git hadi."

"Hayır." göremeyeceğini bilsem de kafamı sağa-sola sallamıştım. "Burada sabaha kadar oturacağım."

Derin bir nefes verip ofladı. "Nerede? Çocuk musun evine git." bağırdığında yanağımdan akan yaşlar hızlanmıştı.

Sinirliydi bana, hiç haz etmiyordu zaten. Ona bu işi kaybettirmiş olmam da haneme eksi olarak yazılmıştı.

Sessizce burnumu içime çektiğimde dudaklarımdan yanlışlıkla küçük bir hıçkırık kaçmıştı.

Anında ses tonu yumuşadı. "Ağlıyor musun?"

"Hayır," dedim tekrar doğrulup ilerlemeye başladığımda. "Ağlamam için hiçbir sebep yok."

Gözlerimi kırpıştırıp yaşlarımı biraz olsun geri gönderdiğimde sarhoşluğuma lanetler okuyordum. Ağlamaktan nefret ederdim ve içki duygularımı darmadağın ediyordu.

"Ağlıyorsun işte, bir kez olsun saklama kendini benden." mırıltılarla konuştuğunda ne dediğini duyamamış olsam da tepki göstermedim. "Hadi, söyle neredesin? Gelip alayım seni."

"Eve gitmek istemiyorum." omuzlarımı silkip yerde ki taşa bir tekme attım ve yola sürüklenişini izledim. "Beni rahat bırakın."

"Tamam, söz veriyorum seni eve götürmeyeceğim ama nerede olduğunu söyle." burnumu içime çekip  çevremde dönerek etrafı süzdüm.

Nihayet yerimi tarif edebilecek bir şey bulduğumda yanına ilerlemiştim. "Restoranın ilerisinde bir otel var. Adı *****."

Biraz duraksadığında bir şey demeden sadece nefes alışverişlerini dinledim. Öylesine, huzur vericiydi ki o konuşana kadar kendime gelememiştim.

𝘄𝗶𝗻𝘁𝗲𝗿 𝗯𝗲𝗮𝗿 ღ 𝒓𝒐𝒔𝒆𝒌𝒐𝒐𝒌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin