"Bu sefer ben kesin kaldım arkadaşlar."
Zombi yürüyüşümle kendimi pencere kenarı bir masaya attım.
"Hep aynı palavra."
"Bunu en son dediğinde benim sınavım iyi geçmişti. Ama bilin bakalım kim kaldı kim geçti?"
Sandalyede kayarak iyice depresyon moduna girdim.
"Ciddiyim ben, gitmiş dıdısının dıdısını sormuş kadın. Hepsini salladım resmen."
"Eminim sallamışsındır kardeşim."
"Hoşgeldiniz hanımlar."
Hararetli konuşmamızı bölen garsona döndük hepimiz. Daha doğrusu buranın yeni mekanımız olmasına vesile olan yakışıklı beye.
"Hoşbulduk."
"Merhaba."
"Selam canım."
Koro şeklinde verdiğimiz cevaplar sayesinde anlaşılmayacağına emin olduğum cümlemin bakışlar bana dönünce duyulduğunu farkettim.
Alel acele menüyü elime alıp siparişimi verdim.
"Ben bir amerikano ve çikolatalı pasta alayım."
"Ben sadece latte istiyorum."
"Bana da aynısından lütfen."
"Tamamdır, hemen getiriyorum."
Defterine notunu aldıktan sonra bize gülümseyerek baktı ve içeriye doğru ilerledi.
"Sınav seni gerçekten çarpmış, canım."
Oflayarak eski oturuşuma geri döndüm. Ne ara düzgün oturmaya başladığımı hatırlamıyordum bile.
"Ya ne bileyim o an ağzımdan kaçtı işte."
"Öyle diyorsan öyledir, canım."
Kısık bakışlarımı benimle dalga geçmeye devam eden arkadaşlarımdan çekip telefonumu elime aldım. Annemin beni yarım saat önce aradığını gördüm.
"Sohbetinize doyum olmuyor kızlar ama annem aramış bir geri döneyim gelirim beş dakikaya."
"Tamam sen git biz siparişin gelirse yeriz, canım."
"Ha ha ha."
Somurtarak kafenin balkon kısmına ilerledim.
Uzunca bir 'sınavın nasıl geçti' konuşmasının ardından tekrar kızların yanına döndüm. Şu an bu konuşmanın üstüne ihtiyacım olan tek şey çikolatalı pastaydı.
"Pastam gelmedi mi siz mi yediniz?"
"Gelmedi."
Omuz silken arkadaşıma döndüm.
"Neden gelmedi?"
"Bana bakma nerden bileyim kızım ben."
Saate baktığımda siparişi vereli otuz iki dakika geçtiğini gördüm. Telefondan kafalarını kaldırmadıkları için dünyadan haberleri yoktu.
"Görünürde kimse de yok bizi unutup gitmiş olmasın bunlar?"
"Hayal gücüne bayılıyorum canım."
Ters bir bakış atıp ayağa kalktım.
"Kötü bir şey olma olasılığı?"
Kızlar da yavaşça ayağa kalktılar.
"Yok canım daha neler!"
Tek kaşımı kaldırarak baktım.
"Hay ben senin canını ama yani ya!"
Araya giren Eun Mi hemen konuyu değiştirdi.
"Ben bi korktum gerçekten sipariş vereli baya olmuş. "
"Siz de ne çabuk korkuyorsunuz ama yani."
Yüz ifadelerinden gerçekten korktuklarını anladığım arkadaşlarıma minik bir gülümsemeyle baktım.
"Tamam siz burda bekleyin ben aşağıya bakıp geleyim. Belki de unuttu çocuk siparişleri. Telaş yapmayın boş yere. Hayır yani söylemesem haberleri yok bir de korkuyorlar."
Beni onaylayıp tekrar oturdular. Merdivenlerden inerken sinsice gülümseyerek bakışlarımı onlara çevirdim.
"On dakikaya gelmezsem polisi arayın."
Arkamdan bana söven arkadaşlarıma gülerek aşağı indim.
Etrafta kimse yoktu.
Hatta kafenin kapısındaki 'açık' yazısının bana dönük olması bizi unutup gitmiş olma ihtimallerini saçma bir düşünce olmaktan çıkardı.
Mutfak kısmına doğru ilerledim. Seslenmek istiyordum ama ses çıkarmamam gerektiği hissiyatını üzerimden atıp da ağızımı açamıyordum.
Sakince kapıyı aralayıp içeriye baktım.
Burda da kimse yoktu.
Kapıyı açık bırakarak ilerledim. Verdiğimiz siparişler hazırlanmış, tepside duruyordu.
Kötü düşünceler zihnime dolarken kızların yanına gitmek için hızla arkamı döndüm.
Duraksadım.
Korktuğum için kapıyı açık bıraktığıma emindim.
O zaman bu kapı neden kapalıydı?
Bir adım geri çekilerek kısa süreliğine gözlerimi kapattım. Yanlış hatırlıyor olabilirdim, boş yere panik yapmaya gerek yoktu.
Yine de yan tarafta gözüme çarpan vazoyu elime aldım.
Ne olur ne olmazdı değil mi?
Mutfakta kimse yoktu ama çok fazla film izleyen ben, genelde arka taraflarda olan kiler kısmında bir haltlar döndüğünü düşünüyordum.
Derin bir nefes alıp sadece bizi unutup gitmiş olmalarını diledim.
Bir elimde vazoyla arkadaki kapıya yaklaştım.
Kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi.
Ben kapıyı açmayı denedikten sonra içeriden tıkırtılar gelmeye başladı.
Kocaman gözlerle elimdeki vazoyu havaya kaldırıp kapının yanındaki duvara yaslandım.
Sanki kilitli kapıdan birileri çıkacakmış gibi geldi.
Tıkırtılar birden boğuk sesler ve kapıya vurmalara dönünce neredeyse elimdeki vazoyu düşürüyordum.
Yardım istediklerini düşünerek etrafta anahtar aradım bir süre, ama yoktu.
Sesler kesilince vazoyu aldığım yere bırakıp uçarcasına yukarı çıktım.
"Kızlar burda bi boklar dö-"
Kimse yoktu.
"-nüyor."
Kendi kendime mırıldanarak tamamladığım cümlem, yaşadığım şoku kesinlikle yansıtmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delicate
FantasyHayatımızın seyri ne çabuk değişiyordu. Bir günümüz oldukça sıradan geçerken, bir diğer gün bütün yaşantımızın değişmesine sebep olacak olaylar yaşayabiliyorduk. Ne garipti yaşamak.