"Seokjin'i hatırlıyorum da ne demek, sen onu tanıyor muydun?""Komşum o benim. Aynı apartmanda yaşıyoruz."
"Jungkook bunu bana neden daha önce söylemiyorsun?"
"Ne bileyim, o an aklıma gelmemiş işte!"
"Çok güzel ya!"
Çalan telefonunu eline aldı.
"İki dakika sessiz olursan sevinirim."
Yüzümü ekşiterek dil çıkardım. Sanki tek konuşan bendim. Kendisi de taramalı tüfek gibi konuşuyordu.
Ayağa kalkıp mutfağa ilerledim. İki gündür boğazımdan düzgün yemek geçmemişti. Yiyecek birşeyler hazırlamaya başladım.
Dün olanları düşündükçe başıma ağrılar giriyordu. Bir hayaletimiz eksikti gerçekten, o da olmuştu.
Soğanları doğrarken kopan gürültü yüzünden elimi kestim. Bıçağı bırakıp hızla içeriye koştum.
"Jungkook!? Ne oldu, iyi misin?"
Yerde kilime dolanmış bir şekilde yatıyordu. Yanına eğilip kalkmasına yardım ettim.
"Mutfağa geleyim derken kilim ayağıma dolandı, kayıp yere düştüm."
Gülmemek elde değildi. Bana ne kadar kötü kötü baksa da buna ben aklıma geldikçe gülerdim.
"Alo?! Jungkook nereye gittin aloo!?"
Telefonundan gelen seslerle hızlıca telefonu yerden aldı ve hoparlörünü açtı.
"Hyung yere düştüm ya o çok önemli değil. Sen bana sorduğun soruyu bir daha sorsana bir."
"Sabrımı sınıyorsun çocuk. Sana basit bir soru sordum. Seokjin'i gördün mü? Evet ya da hayır diyeceksin bu kadar basit."
Şaşkınlıkla elimi ağzıma kapattım. Bunun bir hata olduğunu elimdeki soğan kokusu yüzünden geç de olsa anlamıştım. Ama yüzümü buruşturamıyordum bile! Biri daha Seokjin'i hatırlıyordu!
Ne yapayım dercesine bana bakan arkadaşıma bilmiyorum dedim sessizce.
Telefonun hoparlörünü eliyle kapatıp bana yaklaştı. Merakla sordum.
"Kim bu?"
"Seokjin'in ev arkadaşı. Ne yapayım çağırayım mı buraya yoksa dışarıda mı buluşuruz?"
"Ona anlatacak mıyız ki!"
"Bence anlatalım. Hem bizden büyük hem de polis. Bence gayet faydalı bir seçenek."
"Polis mi? Bizi tımarhaneye tıkmasın bu adam!?"
"Yok yok tıkmaz. Ben neler yaptım da beni tıkmadı."
"JEON JUNGKOOK!!!"
O nasıl bir bağırmaydı! Telefonun diğer ucunda olmamıza rağmen yerimizde sıçramıştık.
Jungkook aceleyle kapattığı hoparlörü tekrar açtı.
"Hyung sana bir konum atacağım işin yoksa hemen buraya gelir misin? Sana anlatmamız gereken bir takım olaylar var."
"-mız? Kim var senin yanında? O Seokjin olacak herif yanındaysa söyle ona attım onu evden. Gerizekalıyı iki gündür arıyorum ortalıklarda yok!"
"Hayır hayır. Ben bir arkadaşımın evindeyim. Seokjin Hyung burda değil."
Bıkkın bir nefes işittik telefondan.
"Jungkook, bak ben acayip yorgunum. Kımıldayacak gücüm yok. Beni saçma sapan kişilerle uğraştırma da anlat ne anlatacaksan."
"Özür dilerim Hyung ama eğer Seokjin hyungun başına gelenleri öğrenmek istiyorsan az sonra atacağım konuma gelirsin."
Telefonu birden kapatan Jungkook'a tuhaf tuhaf baktım.
"Hiç öyle bakma. Böyle yapmasam buraya gelmesi mümkün değildi."
Başımı iki yana sallayıp tekrar mutfağa döndüm.
Hafif kestiğim elime dolaptan aldığım yara bandını yapıştırdım.
Misafirimiz de geleceğine göre henüz başlayamadığım yemeği daha çok yapsam iyi olacaktı.
Harika bir ekip arkadaşı bulmuştum gerçekten. Kendisi bir garip, arkadaşları daha bir garipti.
Ve bunu iki arkadaşını bir kafede kaybetmiş ben söylüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delicate
FantasyHayatımızın seyri ne çabuk değişiyordu. Bir günümüz oldukça sıradan geçerken, bir diğer gün bütün yaşantımızın değişmesine sebep olacak olaylar yaşayabiliyorduk. Ne garipti yaşamak.