"Lütfen, bakın bugün yeterince saçmalık yaşadım. Henüz iki saat önce yanımda olan iki insan nasıl olur da nüfusa kayıtlı olamaz?"
Yanımdaki polis memurları beni kalktığım koltuğa geri oturttular.
"Sakin olun. Arkadaşlarınızın fotoğrafları belki tanıdık gelmedi size. Bir daha bakın."
Sakin kalmaya çalışarak bilgisayar ekranına döndüm.
Kim Eun Mi ve Do Bong Sun.
Arkadaşlarımla aynı isimde olan bir sürü kişinin fotoğrafı vardı önümde. Ama hiçbiri onlara ait değildi. Buna emindim ama tekrar ve tekrar bakmak istiyordum, nasıl olur da en yakın arkadaşlarımın kaydı olamazdı?
Üniversiteye gidiyorduk biz, kaydımızın olmaması gibi bir durum olmamalıydı."Rica etsem beni de aratabilir misiniz burdan? Onların olmaması ancak ben de yoksam mantıklı geliyor şuan bana."
Odadaki herkesin garip bakışlarını üzerimde hissettim.
"Lütfen?"
Sıkılmışçasına bana dönük olan ekranı kendisine çeviren polis memuruna minnetle baktım. Sende yoksun demesini o kadar çok istiyordum ki.
"Adınız?"
"Kwon Yoonah"
Ses çıkarmadan bekliyordum. Zaten yeterince yorulmuşum. Olan biteni kafam almıyordu. Düşündükçe yoruluyorum sanki.
"Seoul Ulusal Üniversitesine gidiyorsunuz, doğru muyum?"
"Evet, arkadaşlarımla beraber orda okuyoruz."
Sıkıntılı bir nefes bıraktım.
"Sizin kaydınız var."
Ellerimle yüzümü kapatıp birkaç saniye bekledim.
"İyi misiniz, hastaneye kadar eşlik edebiliriz isterseniz?"
Sinirimden gülmek hatta kahkaha atmak istiyordum ama akıl sağlığıma güvenleri az olan polislerin içinde kahkaha atmam işimi daha da zorlaştırırdı. Beni direk ruh sağlığı hastanesine yatırırlardı herhalde. O yüzden sakince ayağa kalktım.
"Hayır, teşekkürler. Ben kendim giderim."
Hızlı sayılabilecek adımlarla polis karakolundan çıktım. Bir de derdimi hastanedeki psikiyatristlere anlatmakla uğraşamazdım.
Kafayı yemeden önce evime gitmek istiyordum. Belki de bu olanların mantıklı bir açıklaması vardı.
"Sakin ol Yoonah, sakin. Şimdi sakince evine gideceksin ve şu lanet telefonu şarj edip arkadaşlarının ailesini arayacaksın."
Kendime telkinler vererek yol boyunca düşündüm. O kafeye geri dönmem gerektiğine emindim ama önce neler olup bittiğini kafamda oturmam ve önlem almam lazımdı.
Elimi kolumu sallaya sallaya oraya geri dönemedim değil mi?
Nihayet evime vardığımda ilk işim telefonu şarja takmak oldu. Açılacak kadar dolmasını beklerken kendimi kanepeye attım.
Halbukse bugün için tek derdimin kalacağım ders olacağını düşünmüştüm. Hem başıma gelmeyen kalmamıştı, hem de resmen deli muamelesi görüyordum.
Kızlar nerde, nasıllardı acaba? Başlarına gerçekten kötü şeyler gelmiş olabilir miydi? Aklımdan binbir çeşit senaryo geçiyordu.
Düşüncelerimde boğulmadan önce telefonuma uzandım.
Zaman olduğundan daha yavaş akıyor gibi geliyordu. Bu telefon hep bu kadar yavaş mıydı?
Bana uzun gelen birkaç dakikanın sonunda telefonum açıldı. Hızla Eun Mi'nin abisi Seokjin'i aradım.
"Alo?"
"Seokjin ben Yoonah, Eun Mi'nin sınıf arkadaşıyım. Tanışmıştık?"
"Sanırım yanlış numarayı aradınız. Ben bahsettiğiniz kişileri tanımıyorum."
Başımdan aşağı soğuk su dökülmüş gibi hissediyordum.
"Bak Seokjin şakanın hiç sırası değil. Kız kardeşini nasıl olur da tanımazsın? Kim Eun Mi senin kız kardeşin hani? Pek iyi anlaşamıyorsunuz tamam ama böyle de dememelisin."
Kısa bir sessizlik oldu. Telefonun ekranına baktığımda aramanın hala açık olduğunu gördüm.
"Alo? Seokjin orda mısın?"
"Ben, ne ol-"
Araya giren seslerden ne dediğini anlayamıyordum. Sanırım çekmeyen bir yerdeydi.
"Seokjin anlamıyorum ne dediğini, bir sorun mu var?"
Biraz daha sessizlik sonrası telefon yüzüme kapanmıştı. Ne saçma bir konuşmaydı bu.
Seokjin in belki de akşamdan kalma olduğunu düşünerek kendime telkin verdim.
Ta ki Bong Sun'un ailesi de aynı tepkileri verene kadar.
Sanki onlar hiç olmamış gibi davranıyorlardı.
Sanki onlar benim hayali arkadaşlarımdı.
Kendimden şüphe etmeye başlamadan önce odama koştum.
Duvarda asılı olan fotoğraflarımız hala buradaydı. Telefonumdan çekilen fotoğraflarımız da bir albüm dolduracak kadar çoktu.Elimdeki telefon ve fotoğraflarla yere çöktüm.
Akıl sağlığımın yerinde olduğunu görmek hem sevindirici hem de korkutucuydu.
Ben nasıl bir olayın içine düşmüştüm?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delicate
FantasyHayatımızın seyri ne çabuk değişiyordu. Bir günümüz oldukça sıradan geçerken, bir diğer gün bütün yaşantımızın değişmesine sebep olacak olaylar yaşayabiliyorduk. Ne garipti yaşamak.