Gürültü sevmeyip sessizlikten hoşlanan ben, bugün itibariyle hayatımda sessizlik istemiyordum.Bir günde sessizlik fobisi edinmiştim bu olanlar yüzünden.
Dakikalar geçmesine rağmen hala arkası dönüktü ve ses çıkarmadan bekliyordu.
Neyi bekliyordu acaba?
Sanırım güvenlik kamerası kayıtlarını nasıl değiştireceğini düşünüyordu.
"Bana bir cevap verir misiniz artık?"
Tepki vermiyordu.
Yerimden kalkıp ona doğru ilerlemeye başladım. Biraz uzağından dolanarak önüne geçtim. Gözleri açıktı ama sanki kendisi burda değil gibiydi. Ve adım kadar emindim ki o gözleri az önce koyu kahverengi hatta siyahken şuan açık gri bir renkte parlıyorlardı.
Korkarak bir iki adım geriledim.
Bir çeşit transa girmiş gibiydi. Onu o gittiği yerden getirmek istemiyordum.
Yavaşça gerileyerek bakışlarım hala ondayken merdivenlere ulaştım.
Çantamı çıkarmadığım için mutlu olarak yaşadığım olayın saçmalığını gölgelemeye çalışıyordum.
Gözlerim onun üzerindeyken merdivenlerden inmek zor oluyordu ama sanki ona bakmasam birden bana doğru koşmaya başlayacak gibi hissediyordum.
Tam merdivenleri inmeyi bitirdiğim anda ensemde birinin nefesini hissettim. Yukarıya olan bakışlarımı çekmek istesem de şu an arkamdaki kişi beni daha çok ürpertmişti. Çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum.
Hızla sağa kayıp arkama baktığımda Seokjinle göz göze geldim. Aynı yukarıdaki adam gibi parlıyordu gözleri. Bomboş ve gri.
Ağlamamak için gerçekten kendimi kasıyordum. Son umudum karşımda değişik bir transa girmiş gibi dikiliyordu. Ve ben ne yapacağımı bilemez bir şekilde sadece ona bakıyordum.
Kendime gelmeliydim, kendime gelip buradan hemen çıkmam gerekiyordu. Yoksa benim de onlardan bir farkım kalmayacaktı.
Seokjinden gözümü ayırmadan geri geri kapıya doğru gidiyordum. Kapıdan çıkmadan önce merdivenlerden inen takım elbiseli adamı gördüm. Bana doğru koşar adımlarla gelirken kendimi alel acele kafenin dışına attım.
Dışarı çıkar çıkmaz arkamı dönüp elimden geldiğince hızlı bir şekilde koşmaya başladım.
Nefesim kesilene kadar koştum. Bir süre sonra gücüm kalmadığı için yavaşladım. Yavaşça da olsa yürümeye devam ediyordum. O değişik yerden ne kadar uzak, o kadar iyiydi.
Arkama bakmaya korkuyordum.
Ensemde birinin nefesini hissettiğim o anı hatırlayıp irkildim. Hala arkamda birileri varmış gibiydi. Döner dönmez bana saldırıp beni de kendileri gibi bir şeye dönüştüreceklerdi sanki.
Etrafıma baktım.
Üniversitenin kampüsüne kadar gelmiştim. Bu da demek oluyordu ki arabayla yarım saat süren yolu o korkuyla nasıl olduğunu anlamadan koşmuştum.
Kenardaki banka ilerleyip oturdum. Bir süre titreyen bacaklarımın sakinleşmesini bekledim.
Titreyen sadece bacaklarım değildi. Ellerimin titremesi yüzünden zar zor telefonumu çantamdan çıkartıp saate baktım.
22:05
Gece olmuştu.
Benim yarın iki tane sınavım vardı. Bu halde onlara girebilir miydim, girsem de geçebilir miydim emin değildim.
Kızlar da bu sınavlara girmeliydi. Yoksa bu dönemleri hatta seneleri boşa gidecekti. O kadar emek, hayaller hepsi boşuna mıydı yani?
Biz hep beraber ne zorluklarla o okulu kazanmıştık. Sadece kazanmak da yetmiyordu. Dersleri vermek de kolay değildi. Hepsi birden buhar olup uçmuştu.Başımı ellerimin arasına aldım. Çok çaresiz hissediyordum. Nasıl bu durum düzelecekti? Düzelebilecek miydi? Onları bir daha görebilecek miydim?
Beynimin içindeki sorularla baş edemiyordum. Her yeni soru, saçlarımı yolma isteği doğuruyordu içimde.
Sinir krizi geçirmeme ramak kalmıştı. Kendimi kontrol etmeli ve sakinleşmeliydim.
Tamam, bir senemiz boşa gidebilirdi. Ama belki de güçlü olup bir şekilde arkadaşlarımı kurtarabilirsem gecikmeli de olsa hayatımıza kaldığımız yerden devam edebilirdik.
Kafamı kaldırıp ne zaman aktığını bilmediğim göz yaşlarımı sildim. Onları kurtarmalıydım. Sonuçta o kafeden iki kere sağ salim çıkabilmiştim. Onları da yanımda çıkarabilirsem o etkisinde oldukları şey her neyse ondan kurtulabilirlerdi belki.
Titremem durduğunda toparlanıp ayağa kalkmaya çalıştım. Gözlerim kararınca gerisin geri banka düştüm. Evime gitmek istiyordum. Yürüyecek mecalim kalmamıştı ve açlıktan midem bulanıyordu. Şu an bu banktan evime ışınlanabilsem ne güzel olurdu.
Bong Sun burda olsa şu halimle dalga geçer sonra da bulduğu bütün yiyecekleri ağzıma tıkardı.
Gülümseyerek gözlerimi kapattım.
Anılarımızı düşündüm bir süre. Saçmalamalarımızı, eğlenmek için yaptığımız matrak hareketleri, rezil olduğumuz anları...Hepsi ne kadar da kıymetliydi.
Onlardan güç alarak zorla da olsa kendimi banktan kaldırdım. Eve gitmeden önce markete uğrayıp yiyecek bir iki şey aldım.
Kafamın çalışması için yemek yemem lazımdı.
Bitter çikolatanın bu konuda faydalı olduğunu duyduğum için birkaç çeşidinden aldım.
Yere düşüp bayılmamak için marketten çıkar çıkmaz çikolata yemeye başladım.
Evime gidene kadar iki tane çikolata yemiştim bile.Kapımı güzelce kitledikten sonra salondaki büyük koltuğa attım kendimi. Yorgundum ama korkuyordum da. Bu evde gırgır şamata üç kişi yaşıyorduk normalde. Şimdi çıt ses çıkmıyordu.
Yorgunluk korkumun önüne geçince yavaş yavaş bilincimin beni terk ettiğini hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delicate
FantasyHayatımızın seyri ne çabuk değişiyordu. Bir günümüz oldukça sıradan geçerken, bir diğer gün bütün yaşantımızın değişmesine sebep olacak olaylar yaşayabiliyorduk. Ne garipti yaşamak.