Yağmurun tek tek buz gibi taneleri yere çarpıp bir küçük ses çıkarmasıyla, bin tane yağmur damlaları çarparken sesli bir uğultu yapıyordu.
Çatıda ıslanmama izin verirken, aklımda bir soru oluştu"gidene mi zor,
yoksa kalana mı?"Bu kendime defalarca sorduğum soruyu bir şaire sorsan, sana şöyle cevap verir:
"giden giderken, kalan susuyorsa. Kalan çoktan gitmiştir"
Çoğunluğa sorsan ise, sana
"kalana"
Diye cevap verirler.Ama şimdi bir küçük kızın ruhu tarafından bakalım olaya.
Sonunda sen karar ver gidene mi zormuş yoksa kalana mı-çoğu kişinin bilmediği birşey vardır. Papatyalar ölünce kokarlar.
Küçük bir kız çocuğu...
En büyük dileyi:
Herzaman çocuk kalmaktı.
Aynada öylece kendisine bakıp örgülü saçına, annesinin ona yapmış olduğu çiçekten tacı taktı. Fakat her aynaya baktığında, burnuna sarif ve güzel bir papatya kokusu gelirdi. Bu kokunun, birkere takmış olduğu tacdan gelmediği aşikardı. Bu aldığı kokuya hiçbir zaman anlam verememişdi. O ölmemişti ki papatya gibi koksun.
Neyin koktuğunu anladığında ise, iş işten keçmişti.
Küçük kızın ruhu ölmüş, bir kadın olmuştu.O günden sonra her aynaya baktığında kendisine nefret ile bakıyor, geçmişi hatırlamamak için adeta can çekişiyordu.
Eskiden büyümekten korkarken, büyümek yerine ölümü seçerken bile artık bir kadındı.Onu kim büyütmüş, saf, temiz ruhunu çalmıştı?
Tabiki insanlar ve olmayan insanlık.
Ona acıyı, yalnızlığı, hüznü öğretmişlerdi. Baktığı her suratda iğrenç bir anı geliyordu aklına. O artık mutlu deyildi. Verdiği tüm sevgilerin, çabaların ve harcadığı zamanın boşa akmasını öylece izledi.
Gelmedi elinden birşey...Oysa sadece çocuk olmak istemişti deyilmi..
Bulunduğu ortam onu karanlığa çekerken, öylece ölüme terk edildi.
Kısacası insanlar güllere erişebilmek için, papatyayı ezmişti..
Evet, hayatta zamanında onun karanlık dünyasını aydınlatanlar oldu, ama kendisine duyduğu son sevgi ve saygıdan dolayı gitti.
Arkasında bıraktığı anılarla, sevdikleriyle ve nefretiyle öylece gitti. Hiç arkasına bakmadı.
Kendinden öncekiler, kendinden sonrakiler gibi gitti.İçindeki korkuyu susturmaya çalışırken, endişeyle sordu kendine:
ya Herşey baştan eskisi gibi olursa?
Biliyordu, birşey deyişmeyecek.
Ama bir umut, yürüdü..O, ne olduğu yerde kalabiliyor, nede gittiyi yerde mutlu olabiliyordu. O yüzden ne gidene, nede kalana zor, bu yalan dünyaya tutunmak isteyen o küçük ruha zor diyor, bir eyvallah çekip susuyorum...
Size bir ders daha:
"güllere koşarken, ayaklarınızın altındaki papatyalara basmayın.
Kimse onların kokusunu duymaz, onlara ağlamaz.
(Kendilerinden hariç)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pranga
Randomİnsanın herzaman kimseye anlatamadığı şeyleri vardır. bu bazen bir his olur bazen ise bir düşünce. Sadece kendinin bilmesini istersin. Belkide güvenemezsin yargılanmaktan korkarsın. Bu çok normal. Fakat bazen kendimizin bile anlamadığı yada anlam ve...