Son.

2.4K 236 93
                                    

Merlin odasını boşaltabilmenin verdiği rahatlıkla derin bir nefes verdi.

Kalan on dört buketi dolabına tıkmıştı, bu yüzden çoğu kıyafeti ya sandalye üstündeydi ya da yatağına serilmişti. Ama sorun yoktu. En azından bir süredir vızıltı duymuyordu.

Gaius yeni çıkmış sayılırdı. Söz verdiği gibi masada bıraktığı şişeleri toplamak için yatağından kalktı Merlin, küçük revire indi. Depo yeniden dolu olduğundan geniş kazanlar eski yerlerine kaldırılmıştı. İlaçları yapmak bir dert, temizlemek ise apayrı bir dertti ve Merlin temizliğin hepsini kendi başına yapmak zorunda kalmıştı.

Boş şişeleri masadan aldı, yıkamak için lavaboya götürdü. Tamamen temizlenene kadar suyla duruladıktan sonra kurumaları için bıraktı tezgaha. Kurur kurumaz kutulardaki yerlerine koyması iyi olacaktı, belki Gaius'u birazcık mutlu edebilirdi böyle.

Sessizlik, kapıya üç defa vurulmasıyla dağıldı. "Evet?" dedi Merlin, nasıl tepki vermesi gerektiğini bilemez gibi. Buraya uğrayan sadece Gaius, Gwen ve çok nadiren Morgana'ydı, hiçbiri de kapıya vurmazdı girmeden önce.

"Merhaba." Önce sarı saçlar girdi görüş alanına, sonra da Arthur'un her zamankinden çok daha farklı yüz ifadesi. Kafasını uzatmıştı, içeride Merlin harici kimsenin olmadığını anlayınca kapıyı tamamen açtı ve arkasından sessizce kapattı.

"Kapıyı mı çaldın sen cidden?" dedi Merlin şaşkınlıkla. Cevap alamadı ama zaten ilgisi çoktan Arthur'un arkasında sakladığı sol eline kaymıştı bile. "Ne oluyor?"

Arthur omuzlarını silkti ve yavaş adımlarla Merlin'e yaklaşmaya başladı.

"Unuttuğum bir şey mi var? Zırhını temizlediğimi sanıyorum oysaki." Merlin solundaki masaya tutundu. "Akşam yemeği saatine daha çok var. Kral Uther mi emir verdi? Bir yere mi gidiyorsun- Neden daha çok yaklaşıyorsun?!"

Arthur küçük bir gülümseme yerleştirdi yüzüne, yaklaşmaya devam etti. Merlin geri çekilmesi gerektiğini biliyordu ama aniden aklına dolan anıyla sendeledi olduğu yerde. Arthur, o geceki gibi bakıyordu yine. Gölün önünde beraber oturdukları gece gibi.

Prens, ayakkabıları Merlin'in botlarının uçlarına değecek kadar yaklaştı, sonra da durdu.

"Büyü." dedi Merlin titrek bir şekilde. "Yine büyülendin, değil mi? Birkaç günlüğüne rahat duramıyorsun zaten. Hiçbir zaman fark etmiyorsun ama yüzlerce kez hayatını kurtardım ben senin."

"Merlin."

Kendi ismi zihninde yankılanırken kuruyan dudaklarını ıslattı Merlin. Arthur'un sesi yumuşacıktı.

Kendine gelmesi gerektiğini biliyordu. Büyü teorisi hala geçerliliğini koruyordu ve Merlin, engel olmak için bir şeyler yapmalıydı. Yine söylenmek için dudaklarını araladı ancak Arthur sağ eliyle tutunca kendi elini, tüm sözlerini yuttu çabucak. Ne zamandan beri prensten bu kadar etkilendiğini bilmiyordu ama nedense, her an dizleri titremeye başlayabilir gibi hissediyordu.

Arthur, sessizce arkasında sakladığı elini getirdi göz önüne. Beyaz bir çiçekti parmakları arasında duran. Sapı dikkatlice temizlenmişti, birkaç yaprağı kalmıştı sadece. Merlin adını bilmiyordu bu çiçeğin. Papatyadan çok karanfili andırıyordu. Sanki tek bir kaynağı vardı da taç yaprakları onu korumak istercesine çoğaldıkça çoğalmıştı çevresinde. İncecikti.

"Krizantem." dedi Arthur ama Merlin dikkatini veremedi ona, gözleri çiçeğe dalmıştı.

Arthur onlarca şey söylemek istedi o anda. Çiçeğin ölümle biten iki hikayesini anlatmak ya da asıl anlamının sadakat olduğunu belirtmek istedi. Sen ne olursan ol, ne yaparsan yap; yanındayım, demek istedi. Bu zamana kadar bildiğim her şeyin karşısında olsan bile.

O da yuttu tüm sözlerini, dudaklarından sadece birinin, fısıltıyla ayrılmasına izin verdi. "T'eaime."

Merlin o an kaldırdı başını, yaşlardan dolayı çok hafif parlayan gözleriyle baktı Arthur'a. "Sen de mi arkadaşım olmak istiyorsun?" dedi titrek nefeslerinin arasından.

Arthur engel olamadı gülüşüne. Elbette. Merlin başka ne sanabilirdi ki buketleri zaten? Onlarca insan, belki de yüzlerce çiçek. Konu kendisi olunca gerçekten aptallaşıyordu demek ki.

"Hayır." dedi onun aksine rahatça.

Merlin de gülümsedi, belki de bu zamana kadarki en samimi gülümsemesiydi verdiği. "Güzel."

"Güzel."

Gaius'un gelmesine çok vardı. Revirin kapısı ve Merlin'in odasındaki camsa sıkıca kapalıydı kısa bir süredir. İkisi haricindeki tek canlı varlık buketlerin arasında dolaşan birkaç böcek olmalıydı. Belki iki tane de arı.

Beyaz kritzantemi sıkıca tutarken boştaki eliyle sarı saçlara uzandı Merlin. Arthur'un beline sardığı kollarını hissetti çok geçmeden. İkisinin de nefesleri ağırlaşmıştı, gözleri odaklarını kaybetmişçesine geziniyordu yüzlerinde. Onu bu kadar yakınında hissetmek, hiçbir engel olmadan dokunabilmek bambaşkaydı. Merlin gülümsemesini bozmadan mırıldandı. "Güzel."

Ve bu, bir süreliğine söyleyebildiği son kelime oldu. Arthur, onu soluksuzca öperken de aklından geçen tek kelime.

*

*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Flowers - Merlin/ArthurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin