Ophelia; Shakespeare'nın Hamlet adlı romanında geçen bir karakterdir. Ophelia yüzyıllar boyu konuşulmuş ve oyuna adını veren Prens Hamlet karakterinden daha fazla öne çıkmıştır. Shakespeare o dönemin kadını bastıran, ezen, boyun eğdiren eril düzenine bir eleştiri getiriyor bu karakterle. Çünkü Ofelia; etrafındaki 3 erkek tarafında susturulur, manipule edilir, kandırılır en sonunda delirtirilir. Yüzyıllardır kadının sesinin bastırılıp susturulması devam eden bir mevzu olduğundan olsa gerek, Ophelia hâlâ konuşuluyor. Sanatçılar onun çıkaramadığı sesi çıkarıyor, koruyamadığı hakkını korkuyor bir nevi. Toplumda sesini bulamadığı için yok olup giden onlarca kadının sesi oluyorlar belki de. Hikayesine gelirsek,
Ophelia, oyun boyunca üç farklı erkek tarafından susturulur ve üç farklı ruh durumuyla karşımıza çıkar. Oyunun en başında abisi Laertes ona namusunu koruması ve kendisini kirletmemesi gerektiğini söyleyerek hem cinselliğini bastırır hem de kimsenin bağlılığına inanmaması gerektiğini çünkü kendisinin bir çocuk olduğunu vurgulayarak ona psikolojik şiddet uygular. Babası Polonius’un da desteğiyle Hamlet’le buluşmaması gerektiğini ekler. Ophelia ise Laertes’in söylediklerini kastederek “Hepsi kilitli aklımda, anahtarı da sende!” diyerek tüm bu düzene boyun eğer. Eğmesine eğer ama Hamlet, ona mektuplar yazmaya devam eder ve aklını çelerek kendine aşık eder.
İkinci görünümünde Hamlet’e tertemiz aşkını sunan, tutkulu bir kadınla karşılaşırız fakat ne yazık ki bu aşk karşılıksızdır. Ona mektuplar yazıp, görüşmek için yanıp tutuşan Hamlet, birden Ophelia’yı geri çevirir, aslında onu hiç sevmediğini söyler, onunla dalga geçer, hakaret eder ve sonunda da “Kendini bir manastıra kapat!” diyerek onu aşağılar, dışlar ve yok eder. Bir ara tüm erkekleri kastederek, “Aşağılık herifleriz hepimiz; inanma hiçbirimize, manastıra gir…” der ve onu korumak istediği için bunları söylediğini ima etse de daha sonra “erkekleri canavara çevirdiğini” dile getirerek kadınsılığını suçlar, onu bayağı bir kadın gibi gösterir ve sonunda Ophelia’nın yıkımına sebep olur.
Üçüncü görünümünde Ophelia delirmiştir. Karasevda ve melankoli, onu deliliğe sürüklemiştir. Ophelia, çiçek toplamak için çıktığı ırmak kenarı gezintisinde bir ağaca çıkar ve tam o sırada ağacın dalı kırılır. Talihsiz Ophelia kabarık, işlemeli elbisesiyle ırmağa düşer. Irmakta kısa bir süre elbisesinin hava alan kısımları sayesinde su üstünde kalır. Bu sırada şarkı söylemektedir. Fakat sonrasında kabarık elbisesi giderek ağırlaşır ve onu suyun derinliklerine çeker. Böylelikle Ophelia boğularak can vermiş olur. Onun ölümü üzerine iki farklı yorum yapılmıştır: Ya delirdikten sonra kendisini nehre atmıştır ya da yukarıda bahsettiğim gibi nehir kenarında çiçek toplarken suya düşmüştür. İntihar düşüncesi üzerine yoğunlaşıldığında, Ophelia’nın babasının ölümü üzerine delirdiğine inananlar için onun bilinçsizce yaptığı bir eylem olarak algılanır.
Hikayesi böyledir. Saf ama aynı zamanda tutkulu aşık, naif, masum, melankolik bir yapısı vardır. Onunla ilgili bir çok eser vardır. Bugün bahsedeceğimiz eser ise Milais'indır.
Resimde Ophelia'nın ırmağa düşmüş ve halen su yüzeyinde sürüklenmekte olduğu an görünmektedir. Suyun içinde nerde olduğundan bile habersiz bir şekilde süzülen Ophelia, yüzündeki donuk ifade ile şarkısına devam etmektedir. Millais seyirciyi o an itibarı ile Ophelia'nın bu kırılgan, melankolik, duygusal ve delimsek hali ile bütünleşmeye çağırır. Gökyüzüne dikilmiş gözlerdeki anlamsız ifade ve yanlara açılmış zarif eller ile bir azize görünümü sunan Milais, birazdan ölmek üzere olacağının hiç de farkında olmayan bu zavallı kızcağızın trajedisini gözler önüne serer. Üstündeki işlemeli giysisi ve çevresinde yüzen çiçeklerle Ophelia bir yandan da o kadar görkemli ve huzur dolu görünür ki, aslında boğulmak üzere olmadığını ve son derece rahat bir ortamda sulara uzandığını hissederiz.
Resimde Ofelia'nın etrafında ki çiçeklerin her birinin bir sembolu vardır. Yanı başındaki ağlayan söğüt terkedilmiş aşkı sembolize eder. Düğün çiçeğine benzeyen beyaz frezya çocuksuluk ya da nankörlüğü, ısırganlar acıyı, boynundaki menekşeler inançsızlığı, genç ölümü, iffeti temsil eder.
Keçisakalı çiçeği Ophelia’nın ölümünün boş yere olduğunu, papatyalar masumiyeti temsil eder. Pembe güller kardeşi Leartes’in ona ‘Mayıs Gülü’ demesini, ayrıca gençlik, aşk ve güzelliği temsil eder. Hercai menekşe ise boşuna sevmeyi temsil eder.
Beni unutma çiçeği adının anlamını temsil eder. Ters laleler ise Ophelia’nın üzüntüsünü temsil eder.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanat 101
EspiritualGeçmişten günümüze kadar gelen önemli tablolar, heykeller, mimari yapıtlar, mitolojik metinler ve daha fazlası. *Rönesans, insanlığın çürümüş ruhundan İntikam alma şeklidir.*