Sanat Galerisi

189 16 11
                                    

Akşamdan kalma bedenimi soğuk bir duşla kendine getirmiş ve yarı çıplak bir şekilde bir buçuk saattir camdan dışarı bakması için ona izin veriyordum. Sanırım gözlerim o yeşil gözleri arıyordu. Nedendir bilmem sanki o kötü kadına karşı bir özlem duyuyordum. Bana hediye ettiği(!) o saçları hala saklıyordum. Onu özlesem de kısa sürede unutacağımı ama gözleri için aynı şeyi söylemeyeceğimi camdan bana el sallayan yansımam kadar iyi biliyordum.

**

Bugün fazla işim yoktu. Cherin olan uyuza işleri yükleyip, yeni sanatçıların açmış olduğu sanat galerisine giderek kafa dinlemek belki de yeni eserlerle farklı bir dünyaya bakmak, görmek istiyordum. Ofise geldiğimde Cherin'in çoktan gelmiş ve dosyalara göz gezdirdiğini gördüm. Kapıyı aralayarak kafamı içeri soktum " Hey Lee, ne zamandır buradasın?"

Kafasını kaldırdı. Gözlerinin altı simsiyah olmuştu. Geceden kalma olduğu belliydi, ama içki içmez barları sevmezdi. Yoksa burada mı sabahlamıştı?

"Dosyalarda ufak bir sorun çıkmış, sonraya bırakmak istemedim akşamdan hallettim, eve gitmek için bedenimi hareket ettirmem gerekiyordu, dün biraz tembelliğim tuttu bu yüzden diğer yarım kalan işleri hallettim. "

Kafasını önüne eğip "Benim gibi bir ortağınız olduğu için çok şanslısınız." dedi.

Bıyık altı gülümsememle "Biliyorum, oldukça şanslıyım." dedim, elmacık kemikleri yukarıya doğru kalktı. Kapıyı iyice açıp "Ama bir o kadar da şımarık bir veletsin."

Kafasını kaldırdığında içlerinden bana ateşten oklar gönderen o gözleri gördüm, yarım gülümsemem yüzüme yerleşince, Cherin masanın üstüne duran kitabi bana doğru fırlattı, neyse ki kapıyı o sırada kapatmıştım. Kitap kapıya çarpınca yan masada oturanların duyabileceği bir ses çıkarmıştı. Yüzümdeki gülümseme genişlemiş ve yerini tam olarak almıştı. Küçük bir kahkaha atarak Lee'nin arkamdan söylenmesine kulak asmadan odama geçtim. Masamda dün aldığım görevle ilgili dosya bana göz kırpıyordu. İç çekerek koltuğuma oturup dosyanın kapağına uzun uzun baktım. İyice gerindim, sağa doğru kafamı çevirdiğimde çalışmayı uzun süre önce bırakmış olan saatimi gördüm. Burada çalışmaya başladığımdan beri hiç saate pil takmadım. Saatin tik takları bu odayı olduğundan daha kasfetli gösterirdi.Odam mavi duvarlarla beni içine hapsetmiş, üstüne de dolaplar masa ve koltuklarla daha da çekilmez ve dayanılmaz bir yer olmuştu. Uyumsuz olanı sevmez ve seçmezdim, odam uyumsuzdu. Onu tamamlayacak olanın tik taklar olduğunu biliyordum. O zaman vermek istediği hava tam olarak belirlenecekti bu ise beni bitirirdi.

Duvarları bakmayı kesip masanın üstünde duran dosyanın sayfalarını karıştırmaya başladım.

***

"Çizgilerde gerçekten usta ha? Hahaha", " Tamamen katılıyorum burası bir çöplük!", " Yeni resim çizenlerden sanatçı olmaz, baksana şunlara!", " Bu resme gerçekten bayıldım, duygu çok güzel anlatmış."

Her kafadan başka bir ses. Hepsi de birbirinden uyumsuz. Yazık. Sanat galerisinin tamamını dolaşmıştım. Son birkaç resim kalmıştı. İnsanların sesli düşünmeleri beni olabildiğince rahatsız etmişti. Sanattan bir gram anlamayan insanların burada bir şey biliyormuşcasına yorum yapmaları aptalca geliyordu bana. Kendi kendime sessizce konuşurken bir resim gözüme takıldı. Resimdeki bir kadındı. Kıvırcık saçlı bir kadındı. Birden donup kaldım. Yüzündeki ifade gerçekten ciddi bir şey düşündüğünü belli ediyordu. Kafasına saçlarının tamamını örtmeyen -sanırım- ipekten bir eşarp örtmüştü, eşarbın renkleriyle uyumlu solmuş çiçekler tutuyordu. Yanında zengin bir adam ve küçük bir erkek çocuğu bulunuyordu. Kadın onları umursamaksızın toprağa bakıyordu. Belki de ölmek istiyordur ha? Resimdeki kadını izlemeye başladım. Kıvırcık saçları dağınıktı, sanki taranmamış gibiydi, burnu kalktıktı. Gözleri kahverengi ve bordo arası bir renkti. Ressam gerçekten göz renklerine önem veriyor olacak ki resimde en çok dikkatimi çeken şey gözleriydi. Dudakları dolgun ve pembeydi. Sol bacağının baldırına kadar bir tül vardı ama yine de bacağını görebiliyordum. Vücudunun geri kalanı kapalıydı. Ellerinde de siyah üzerine işlemeli beyaz dantel vardı. Ayaklarında çarık vardı ya da çamura bulanmıştı. Kadının yüzüne tekrardan baktım. Sanki şimdi de üzülmüş gibiydi. Geriye doğru iki adım attım. Gözleriyle beni takip etti. Tekrar adım attım, adım atmamla birlikte bir şeye takılıp yuvarlandım. Benimle birlikte biri inledi, bir kadın sesiydi. Ayak altında dolaşan bir aptal kadın sesiydi. Kadının üstünden kalkıp ona doğru döndüm. Yeşil gözleri karşısında donup kaldım. Kahverengi yıpramış saçlarını geriye atarak sinirli bir şekilde bana baktı " Aptal mısın? Etrafına baksana biraz!" Sonra yere saçılmış olan bilekliğindeki taşlara baktı.

" Ah, ne yaptığına bak! Bilekliğimi kopardın!" Karşılık veremiyordum. O gözler, gerçekten o kadın olabilir miydi? Ama kıvırcık ve kızıl saçlıydı. Yerde sinirli ses tonuyla söylenen kadının saçları ise bakımsız ve kahverengiydi. Ama gözleri...

Kendimi toparlayıp ayağa kalkarken bir yandan da kadına söylenmeye başlamıştım.

"Ah, kusura bakmayın bir daha birini ezmeden önce ukala bir kadın olmadığına dikkat ederim." Dedim kadın kelimesine baskı yaparak. Buna gerçekten sinir olmuş olacak ki gözlerini benimkilere sabitledi ve konuşmaya başladı

"Gerçekten gereksiz birisin."

Yarım ağız gülerek "Teveccühünüz." dedim elimi dizimin üstün koyarak.

"Gerçekten nerede nasıl davranacağını bilmiyorsun!"

"Sanmıyorum."

"Sen, saatlerce bir resme bakıp, resimdeki kadından tahrik olan ucuz birisin!"

Kaşlarımı yukarıya kaldırarak "Yani beni izlediniz." dedim emin bir ses tonuyla.

"Hayır! Yani.. Sadece ben değil herkes size baktı. Çok dikkat çektiniz. Kadının bacağına bakarken." Kadın kelimesine benim gibi o da vurgu yapmıştı.

Kendimi savunmak ister gibi kadına yaklaştım ama oldukça sakin bir ses tonuyla devam ettim."Bacağına değil gözlerine bakıyordum."

"Hiçte öyle görünmüyordu." dedi sırıtarak. Sesi kadife gibiydi. Dinlemek rahatlatıyordu.

"Ne oldu cevap veremiyorsunuz? Yoksa bacağa baktığınızı reddedemediniz mi?"

-"Hayır, sadece gözlerinize dalmıştım."

Ne dedim ben! Gerçekten söylenebilecek en uygun (!) şeyi söylemeyi başarmıştım. Kadın bana kaşlarını kaldırarak şaşırmış bir ifadeyle bakıyordu. Kafamı öne eğdim aniden kaldırarak gözlerine baktım. Anlamaya çalışıyordu. Hemen doğruldum ellerimi cebime koyarak kapıya doğru yöneldim. Arkamdan kadife sesiyle:

"Hemen kaçamazsın! Bileklik borcun var. Bu çok pahalı!"

Durdum. Kendini toparlamıştı benim aksime. Arkamı dönmeden konuşmaya başladım.

"Tamam, borcunuzu ödeyeceğim ."

Şaşırmaya devam ettiğini hissedebiliyordum. Arkamı dönmeden konuşmaya devam ettim.

"Öğleden sonra sokağın sonundaki polis merkezine gelin. Parası neyse veririm." Diyerek hızlı adımlarla galeriden ayrıldım. Kendimden emin olan bana ne olmuştu öyle.

Soğuk Yeşil Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin