fikret kızılok - güzel ne güzel olmuşsun

74 8 159
                                    

" Uykun olduğunu biliyorum ama güneşin doğuşunu izlemen için uyandırdım seni."

Sooyoung'un özel çayıyla doldurduğu kupayı avuçlarımın arasında tutarken yanına oturdum, koğuşun yegane penceresinin parmaklıklarının ardından kızıl şafağı izlerken yorgundum.

" Bugün ikinci yılım onu görmeyeli."

Fısıldayışıyla başımı çevirdim ona doğru, elindeki kupaya doğru eğmişti başını, göz kapakları yumuktu sanki Hyejoo'nun onda kalan hatırasını kirpiklerinden yakalamaya çalışıyordu.

Sessizce oturduk, ceviz ağacıyla konuştuğunu biliyordum.

Sooyoung her zaman biraz tuhaf olmuştu, başka kimsenin görmediği şeyleri gördüğünü biliyordum. Çok şey yaşamıştı, kafası her zaman ağzına kadar doluydu, içinde asla sönmeyen bir öfke yangını vardı buna rağmen yıllarını kendisini bastırarak ve içindeki yumuşak nezaketi yanmaması için koruyarak geçirmişti.

Benim gibiydi o da, içindeki devrim ve yıkım arzusunu nereye koyacağını bilemeyen kayıp bir ruh. Dünyanın yükünü omuzlarında taşıyan Atlas gibi ardımızda sürüklediğimiz yüklerimiz ve birilerinde kaybettiğimiz kalplerimiz vardı.

O yüreğini boynu bükük bir çiçekte bırakmıştı ben ise tepesinden yükselen dumanları örtmeye çalışan peçeli bir yangında. İkimiz de aynıydık aslında, ikimizin de kaburgalarının altında aynı yer eksikti.

Eski mitoloji profesörüm üniversiteyi bırakmadan önce bir gün ikimizin de Charon'un kayığına binememiş ruhlar gibi olduğumuzu söylemişti, dilimizin altına kimse altın sikke yerleştirmemişti biz ölürken ve şimdi ne yapacağımızı bilemeden Styks'in kenarında dolanıyorduk birisinin bizi kurtaracağı umuduyla, kalbimiz ise en ufak bir meltemde avuçlarımızdan kayıp gidecek kadar hafifti.

Rahatsız tahta sandalyelerin üstünde elimizde gittikçe soğuyan iki fincan çayla orada şafağın söküşünü izlerken gerçekten de ikimiz de aynıydık, aynı yerden kırıktık.

" Pekala şimdi arkanı dön de saçlarını halledeyim."

" Sooyoung kimsenin ziyarete gelmeyeceğini bilmene rağmen neden uğraşıyorsun?"

" Belki de bu sefer gelen birileri olur Jung, çok karamsar bakıyorsun!"

" Evet eminim ki üç yıl içinde bir ilk olarak bu sefer ziyaretçim olur. "

Saçımı çekiştirerek taramayı bırakıp kafamın arkasına elinin tersiyle hafifçe patlattığında ağzımı kapattım ve canının istediği gibi beni süslemesine izin verdim, ılık suyla ıslattığı tarak düğüm düğüm olmuş saçlarımı zorlayarak açsa da saçlarımla oynanması uykumu getiriyordu bu yüzden kendime çektiğim dizlerimin üstüne çenemi dayadım ve gözlerimi yumdum, öğleden sonra güneşinin ışıkları avluya çıkışta sonra beş dakika daha açık bıraktıkları pencereden tembelce süzülerek bedenime ılık bir battaniye gibi sarılıyordu.

Koğuşta tipik bir öğleden sonraydı; içeridekilerin bazıları ziyaretçileriyle görüşmek için dışarıdayı, çoğunluk ise son ziyaret saati için Sooyoung'un bana yaptığı gibi hazırlanıyorlardı, ziyaretçi beklemeyecek kadar yalnız olanlar veya ziyaretçi kabul etmesine izin verilmeyenler ise tüm bu telaşı dudaklarının kenarını kıvırarak izliyordu. Son grup genellikle uzun zamandır burada yatan ve yatacak daha da uzun yılları bulunan kadınlardı, neşelerini kaybetmemişlerdi bazıları ama hiçbirinin gözlerinde bir damla bile umut bulamazdınız, umutsuzlukları aynı olan bu kadınların bir zamandan sonra yüzlerinin kırışıklıklarına bile aynı anlam dolardı, aynı oyuncakçı tarafından yapılmış bebekler gibi gözlerinin ardında hep aynı dert ve hep bu derdi saklama çabası olurdu.

şiirler dökülüyor kirpiklerinden | heelipHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin