deniz çakır - tomris uyar

75 12 36
                                    

kırmızı ve solgun siyah, bir zamanlar alev alev yanmış bir yangından geriye kalanlar, kızıl kirpiklerinin altından parlayan bir çift göz bebeği, küllerin arasında sönmeye yüz tutmuş bir avuç köz.

kim heejin, bir zamanların uçsuz bucaksız yangını. yanlış mı bu çıkarımı yapmam bilmem gözlerindeki o bastırılmış alevleri gördükten sonra. ateşin bir ruhu olduğuna ve ateş ne zaman sönse bu ruhun gökyüzünde çok daha büyük bir parçaya esip kaydığı inanırmış eski kimyacılar, kim heejin yangın yeriymiş bir zamanlar ve gözlerine sığan yangın yeryüzündeki diğer tüm alevlerin ruhunu taşırmış.

kırışıksız takım elbisesi ve o deri çantasıyla odaya girdiğinde gözlerimi ellerimde tuttum, bir avukat daha başka davalar daha, her şey bitmeyen bir döngüdeydi ve yüzüne bakmadığım yeni avukatın odaya girişiyle döngüye yeniden başlıyorduk. bu aralanmaz dört duvar değildi benim cezam, bu bitmek bilmeyen can sıkıcı döngüydü.

sonra başımı ellerimden kaldırdım.

bir yanardağın patlamadan hemen önceki haliyle göz gözeyim diye düşündüm ilk önce, tuhaf çünkü coğrafyayla hiç aram yoktur, aklıma yine de ilk o geldi gözlerine bakınca. solgun, kül renkli bir tabakanın altında yerinde duramayan tekinsiz alevler; cansız bir perdeyle saklanmış içten içe kaynayan bakışlar, küllerin ardındaki közler.

kaçırdım gözlerimi beni de yakar korkusuyla, yakardı elinde olsa içine düşen her şeyi kül ederdi bir çırpıda.

ama saklamıştı kendini bir perdenin arkasına, neden?

ilhan'ı, süreyya'yı, hikmet'i gördüm o an. güldüler bana, tıpkı sanatlarını takdir etmeme rağmen aşklarına dudağımın kenarını kıvırarak baktığım yıllardaki gibi güldüler, intikam almak istediler sanırım, belki de intikam almaya gerek bile görmemişlerdir, biliyordurlar o gördüğüm kıvılcımların beni bu saate kadar ayakta tutacağından, ah o gözlerdeki anlamları çözmeye çalışmaktan büyük ceza mı olur?

kendimi dinlemeye zorladım sonra, kaldırdım bakışlarımı ellerimden diktim gözlerine, düşünmekle vakit kaybetmek istemedim, göz kapaklarıma işlemek istedim onu ilmek ilmek.

kim heejin dedi ismine, kim heejin. belli ki başımın belası olacak olan o bakır renkli kirpiklerinin altından bakarak dedi, öyle de güzel dedi ki yüzük parmağındaki altın alyansa bakamadım bile.

gözümü ne zaman kapatsam daha da karışıyor kirpiklerime işlediğim hayali, yeşili kızılına grisi altın rengine, bulanık bir gölgeye dönüşüyor sonunda ne kadar görmeye uğraşırsam onu.
ama kor renkli gözleri, kızıl kirpiklerinin altındaki közleri hep yakıyor hep tutuşturuyor beni ne kadar bulanık olursa olsun.

" Jungeun, hâlâ uyumadın mı?"

Genç kadın ay ışığını almak için pencerenin altına çektiği tabureden hafifçe irkilerek kalkıp başını sıkı sıkı kavradığımda defterinden yana çevirdiğinde Sooyoung esneyerek birlikte paylaştıkları ranzanın üst katından ona bakıyor.

" Uyku tutmadı pek."

" Kafanın omzuna düşmemek için nasıl sallandığını bu karanlıkta bile görebiliyorum Jung, kaleminin hızlı hışırtısından da ne yazdığını bilmeden ateşli ateşli yazdığına eminim. Hadi gel uyu, sabah yazını düzenlersin."

Kumral kadın taburesinden usulca sallanarak kalkarken koğuşun geri kalanını uyandırmamak adına sessizce gülüyor, zihni tüm öğleden sonra olduğu gibi hafiften dumanlı.

" Beni bu kadar iyi tanımana korksam mı etkilensem mi bilemiyorum. "

Sooyoung hafifçe gülmekle yetinip arkasını dönüyor, bitmeye yüz tutan gecenin karanlığı sessiz koğuşu ve hummaya tutulmuş gibi başı dönen Kim Jungeun'un dağınık yazılarını bir battaniye gibi usulca örtüyor.

şiirler dökülüyor kirpiklerinden | heelipHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin