Roma binlerce yıllık bir şehirdi. Tarihi milattan öncelere dayanan soylu insanların yaşadığı, yüzlerce savaşa, ölüme ve hastalıklara konu olan; adına hikayeler yazılmış, aşklar yaşanmış, şarkılar söylenmiş ve nice resimler yapılmış olan gösterişli bir şehirdi.
Yüzlerce yıllık Roma tarihi hayatında ilk kez bu kadar büyük bir ihanete tanık olmuştu. Sevgi, Roma değil de Venedik'te yaşanır diyenlere inat, Paris diyenlerin ise gözüne sokarcasına Roma'da büyük aşk böyle yaşanır demişlerdi.
Oysaki yalan, bütün sevgileri yıkabilen bir etkendi.
Kadın ihanete uğradığı ilk an dudaklarından dökülen İtalyanca bir cümle tüm hayatını değiştirerek onu babasının yolundan bir acemi olarak yürütmüştü. Kadın; "Le battute della vita," diye sitem edercesine mırıldanmıştı. Kalbinde hüzün olmalıydı. Vardı da zaten. Daha çok incindiği için yerinden çıkmak için heyecan yapan bir kalbin tıkırtısı doluyordu içine.
Kalbi çok ses yapıyordu.
Babasının yolu tehlikelerle, hainler ve ihanetlerle doluydu. Kadının en çok korktuğu şey ihanet değil miydi.
Envaı çeşit suçlar ve suçlularla dolu bir dünyaya, kendi dünyasından kendi isteğiyle düşen ve hayâl bile edemeyeceği kadar yıpranan bir kadının dünya için vuracağı son darbede daha büyük bir darbe alacağı elbette ki belliydi. Belli olmayan o büyük darbeden nasıl acısız ve sancısız kurtulacağıydı.
Ümit bir kaplumbağa kadar yavaş ilerliyordu. Sahipsiz kalmış binlerce yavru bu yolda heba olup gidiyordu. Ölüm onların yanına kâr kalıyor ve öldüren güneş her zaman kazanıyordu. Sonuç ise mahvolmuş binlerce insandı.
Kelimelerin yerleri boşaldıkça yerine yenileri dolmuyordu. Derin boşluklara su dolduruluyor ve o sular güneşin ışıklarıyla gökyüzüne kurban ediliyordu. Gökyüzü ona feda edileni alıyor kendinde saklıyor ve en sonunda büyük bir öfkeyle bırakıyordu. Umut kaybediyor ve nefret her daim baki kalmak üzere yola koyuluyordu.
Kadın ise sürekli aynı şeyi fısıldıyordu. "Le battute della vita."
Sürekli fısıldıyordu. Kader bunu ona yaptırıyordu. Görevi bu kelimeleri ona uzunca söyletmekti. Söylüyordu da. En yüksek yankısı ömrü olacak adama olmuştu. Kadın adamın yanına gidip kulağına eğilmiş ve fısıldamıştı.
"Le battute della vita."
Adam kulağından içeriye giren cümleyle kaskatı kesiliyordu. Cevabını almışta oluyordu.
Haklıydı kadın. Bu olanların hepsi hayatın onlara şakasıydı. Hayat şaka yapmayı seviyordu, ve kadına da sürekli bunu fısıldatıyordu.
"Hayatın şakaları."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Le Battute Della Vita
Aksi© Tüm Hakları Saklıdır "Hâlâ beni göremiyor musun, Regina? Seni nasıl sevdiğimi, sana nasıl vurulduğumu bilmiyor musun? Sende... Sende vurulmadın mı?" diye sordu. Yüzünde hiç sevmediğim ve asla da sevemeyeceğim o beklenti dolu surat ifadesi vardı. ...