Multimedia'daki Mylia.Korkmuştum ve koşmaya başladım. Arkama bakamıyordum. Ya peşimden gelirse ? Gelmezdi herhalde. Kafeye ulaştığımda titriyordum. Hemen herkes etrafıma toplandı. Ne olduğunu soruyorlardı ama söyleyemezdim. Söylersem delirdiğimi düşünürlerdi herhalde. Yalnızca rahatsız olduğumu bu yüzden partiyi burada bitirmek zorunda kaldığımı söyledim. Ve herkes dağılmaya başladı. Bende eve döndüm. Hala yaşadıklarımın şokunu atlatamamıştım. Max benden ayrılmıştı üstelik yosun yeşili saçları olan bir çocuk ağzını kıpırdatmadan resmen benimle telepatik olarak konuşmuştu. Bugün daha ne kadar garip olabilirdi bilmiyorum. Eve geldiğim zaman direkt odama gittim ve kendimi yatağın üzerine bıraktım. Günün yorgunluğuyla da uyuyakalmışım.
Ertesi sabah gözlerimi açtığımda aklıma gelen ilk şey o çocuktu. İçimden bir his yeniden sahile gitmemi söylüyordu ama mantığım bunu reddediyordu. Hem zaten gitsem orada olacağını nereden biliyordum ki. Ama hislerim mantığımı yendi ve hazırlanmaya başladım. Kahvaltı yapmayacaktım. Canım birşey istemiyordu. Ama bugün kendimde bir değişiklik fark etmiştim. Aslında birkaç tane. Göz rengim koyu yeşilden açık yeşile dönmüştü, saç rengim de fark edilebilir şekilde açılmıştı. Ya ben gerçekten kafayı yemeye başlamıştım ya da hayatımda çok garip şeyler olmaya başlamıştı. Ama şimdilik bunları kafaya takmamaya çalıştım ve yürümeye başladım. Açıkçası korkuyordum. Neden gidiyordum onu da bilmiyordum ama gidiyordum işte. Sonunda sahilde onu gördüğüm yere geldim. Görünürlerde yoktu. Sahilde birkaç insan vardı ve oldukça eğleniyorlardı. Kumların üzerine oturdum ve güneşin tenimi yakmasını umursamadan dalgaları izlemeye başladım. Dalgaları izlerken biraz ileride büyük bir balık kuyruğu gördüm. Yunus sanmıştım ve ilgimi çekmişti açıkçası. Sonra gitgide yaklaşmaya başladı. En sonunda onun bir yunus değil dün benimle konuşan yosun rengi saçı olan çocuk (!) olduğunu fark ettim. Ne yani o bir balık mıydı ?! Ağzım açık bakarken önüme kadar geldiğini fark etmemiştim. "Ağzını kapatmalısın bence." diye bir ses duydum. Ses onun sesiydi. İlk defa normal olarak konuşmuştu. Sesi akan bir ırmak sesi gibiydi. İnsana huzur veriyordu. Daha sonra şaşkınlığım geçti ve etrafıma bakmayı akıl ettim. Sahi bu kadar kıyıya yakınken insanlar onu görüp çığlık atmıyorlardı ? Çocuk (!) sanki düşüncelerimi okumuş gibi "Ben denizin içerisindeyken beni göremezler." dedi. "Nasıl yani ?" dedim. Sonunda konuşmayı becerebilmiştim. "Biz Aranel ırkının bir özelliği de budur. Bizim ırkımız dışındakiler bizi göremezler. En azından biz denizin içerisindeyken." dedi. Ne saçmalıyordu bu ? Ne yani ben onların ırkından mıydım ? Görebildiğim kadarıyla onun bir kuyruğu vardı ama benim bacaklarım. Hah. "Haklısın. Ama denizin içerisine girersen seninde bacakların yerine kuyruğun olacak." dedi. "Ne?" diye bağırmıştım. İnsanlar benim deli olduğumu sanıyorlardı sanırım. Çünkü bana cins cins bakıyorlardı. "Bu kadar saf olacağını düşünmemiştim. Ben Enialis. Aranel ırkındanım ve sende bu ırkın bir üyesisin. Belki şuana kadar sende hiçbir değişim olmamış olabilir ama olacak. Çünkü güçlerin yalnızca uyuyordu. Ve sen 16. yaşına bastığın gün (yani dün) uyandılar. Bakıyorum da değişimin başlamış bile. " Kabullenmek istemiyordum. Ben insandım. Bunların hepsi birer saçmalıktı." Yalan söylüyorsun! "diye bağırdım ve ağlayarak koşmaya başladım. İnsanların bana bakışları umrumda bile değildi. Yalnızca onun sesi beynimde yankılanıyordu " Sen de bu ırkın bir üyesisin. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aranel Aldarion
FantasyDoğum gününde insan olmadığını öğrenen Mylia daha öğrendiklerini sindirememişken kendisini bir oyunun içinde bulur.