Bölüm 9 - Görev

329 15 2
                                    

Bölüm Şarkısı/ Twelve Titans music- Dust And Light

Mereana ( Kahin )

Ah Mylia. Ona çok acıyorum. Gelecekte bir seçim yapmak zorunda kalacak. Ve doğru seçimi yapmazsa ölecek. Çok yazık.

Mylia

Yine o korkunç mağaranın önüne gelmiştik. Melanie şaşkınca etrafına bakıyordu. Ah, bende mi böyle görünmüştüm acaba ? Gerçi o gün üzerimde şaşkınlıktan çok korku vardı. Herneyse. İlerlemeye devam ettik ve yine o merkeze geldik. Bu sefer kahin masada oturuyordu. Gözleri kapalıydı. Meditasyon yapıyor gibiydi. Ona yaklaşmaya başladım. Bir anda kolumu tuttu. O kadar sıkı tutmuştu ki. Kurtarmaya çalıştım ama bırakmıyordu. Şimdiden morarmaya başlamıştı. Bir anda gözlerini açtı. İrisi yoktu. Sadece saf beyazlık vardı. Korkmuştum. Hemde çok. Konuşmaya başladı ama ses onun değildi. Daha kalın ve hırıltılı bir sesti. '' Mylia... Bir seçim yapacaksın... Biri ölüm biri yaşam getirecek... Doğru olanı seçmen gerekiyor...'' dedi ve başı bir anda öne düştü. Eli de gevşemişti. Kolumu hemen kurtardım. Morarmıştı. İki seçim ha. Daha güzel birşey olamazdı herhalde. Birkaç dakika sonra kahin uyanmaya başladı ve bizi gördü. Gözleri artık normaldi. Ama bizi görünce beti benzi atmıştı. '' Size birşey söyledim mi ?'' dedi endişeli bir şekilde. '' Bir seçim yapmam gerektiğini ve birisinin ölüm birisinin yaşam getireceğini söyledin.'' dedim. Gülmeye başladı '' Oh, tatlım. Onları ciddiye alma. Bazen saçmalıyorum işte. Siz neden gelmiştiniz ? '' dedi. Endişeli görünmemeye çalışıyordu ama sözlerinin aksine gözlerindeki endişe görünmeyecek gibi değildi. '' Yeteneğimi keşfettik. Görevin ne olduğunu öğrenmek istiyoruz.'' diye atladı hemen Melanie. Kahin önce onu süzdü.'' Bu kadar çabuk bulacağınızı düşünmemiştim ama neyse. İlk göreviniz Aurora'nın hançerini bulmak ve onu Aurora'nın kanıyla kutsamak. Bol şanslar.'' dedi ve bir anda ortadan kayboldu. Enialis '' Ama-'' diye tam ağzını açmıştı ki sözleri yarıda kaldı. '' Ne oldu ? Ne kadar zor olabilir ki ? '' dedim. '' Eğer o hançer bir tanrıçanınsa ve öfke ruhları tarafından korunuyorsa o kadar da kolay olmayacaktır.'' dedi. Neye uğradığımı şaşırmıştım.

* * * * * * * * * * * * *

Eve geri dönmüştük. Hazırlık yapmak için. Enialis uzun bir yol olacağını söylemişti. Odamda hazırlanırken kapıda bekleyen Enialis dikkatimi çekti. '' Birşey mi söyleyeceksin ? Neden kapıda dikiliyorsun ?'' dedim. Bana baktı. Bakışlarındaki anlamı çözememiştim. Bana doğru yaklaşmaya başladı. Yakındık. Fazla yakın. Tamam, belki ondan hoşlanıyor olabilirim ama bu kadar yakın olmaktan rahatsızlık duymuştum. Sanki zaman durmuştu. Ne o, ne de ben hareket etmiyorduk. Konuşmuyorduk. Yalnızca birbirimize bakıyorduk. sonra ağzından iki kelime döküldü '' Seni seviyorum.'' Bu bir rüya değildi değil mi ? Hala bana bakıyordu. Bir cevap bekliyor gibiydi. Tam ağzımı açmıştım ki kapıdan bir gülme sesi geldi ve ikimizde irkildik. Enialis benden uzaklaştı. Kapıdaki Melanie'ydi. '' Ben hazırım ne zaman yola çıkıyoruz diye sormaya gelmiştim ama pek uygun bir zamanda gelmemişim sanırım.'' dedi ve kıkırdadı. '' Çantamı alıp hemen geliyorum az sonra yola çıkarız.'' dedi Enialis. Belki Enialis'e cevabımı herşey bittikten sonra verebilirdim. Tabii hala yaşıyor olursak. Ama o zamana kadar bu konuyu açmamaya karar verdim.

* * * * * * * * * * * * *

2 Gün sonra

Bir adaya gelmiştik. Ama nasıl bir ada. Ada demeye bin şahit isterdi. Daha çok bir kayalık gibiydi. Girişinde kumluk bir alan vardı. İlerisinde ise ağaçlık alan yerine sivri siyah kayalıklar başlıyordu. Ortasında bir açıklık olduğu belliydi ama bulunduğumuz yerden orada ne olduğunu göremiyorduk. Enialis kıyıya çıktı. Kendisini kurutmaya çalışıyordu. Bizde kıyıya çıktık ve kendimizi kurutmaya başladık. Enialis'ten gözlerimi kaçırıyordum. Göz göze gelmek istemiyordum çünkü.

Kuruduktan sonra yanımızda getirdiğimiz kıyafetleri giydik. Çantadayken ıslanmışlardı ama biz kururken onlar da kurumuştu. Ayağa kalkmaya çalıştığımda zorlandım. Sanki bacaklarımı kullanmayı unutmuştum. Mantıklıydı aslında. Yaklaşık 2,5 aydan beri kuyruğumu kullanıyordum, bacaklarımı değil.

1 saatten beri yürüyorduk. Ama ne yürümek. Bacaklarım sivri kayalar yüzünden çizilmişti ve acıyordu. İleride bir açıklık gördüm ve daha hızlı yürümeye başladım. Enialis ve Melanie de o açıklığı fark etmişlerdi. Onlar da hızlandılar. Açıklığa geldiğimizde tam anlamıyla büyülendim. Açıklık daire şeklindeydi. Ortasında bir kulübe vardı. Değerli taşlarla süslenmiş bir kulübe. Aklıma gelen, gelmeyen her türden değerli taş vardı. Elmaslar, yakutlar, ovaller, zümrütler... İlerlemeye devam ediyorduk ki bir anda durduk. Öfke ruhları çemberler şeklinde kulübenin etrafını sarmıştı. Enialis elime bir kulak tıkacı verdi. Aynı kulak tıkacı onda da vardı. Kulaklarımı tıkamadan önce '' Melanie şarkı söylemeye başla bize yol açsınlar '' demişti. Sonra da tıkaçlarımı takmıştım. Melanie'nin ağzının hareket ettiğini görüyordum ama duymuyordum. Daha sonra öfke ruhları bizim geçebilmemiz için bir açıklık oluşturmaya başladı. Bizde ilerlemeye başladık. Kulübenin içine girdik ve o anda tıkaçlarımı çıkardım. Zaten takmama gerek kalmamıştı. '' İçeriye gelmezler mi ?'' dedim. '' Burası tanrıçanın özel mekanı. Saygısızlık yapmak istemezler.'' diye yanıtladı Enialis. Rahatlamıştım. Daha sonra gözüme odanın ortasındaki parıldayan birşey takıldı. Havadaydı. Yani bildiğiniz havada hareketsiz bir şekilde duruyordu. Etrafına gri bir ışık saçıyordu. Ona doğru ilerlemeye başladım. Tam dokunacaktım ki odanın diğer tarafından, karanlık olan kısmından bir ses duyuldu. '' Tatlım onu alamazsın. Hemde sahibinden izinsiz. Ayıp. Çok ayıp.'' dedi. Oraya döndüm. Karanlığın içinden çirkin bir kadın çıktı. '' Sen kimsin ?'' diye sordum. '' Tatlım daha benim kim olduğumu bilmeden benim olanı çalmaya geliyorsun kafan iyi mi senin ?'' dedi ve güldü. Demek ki bu çirkin kadın tanrıça Aurora'ydı. '' Hayır yalnızca seni daha güzel bekliyordum.'' dedim. Sinirlenmişti. Gözleri simsiyah oldu. Hançer parlamayı bıraktı ve onun eline doğru uçtu. '' Ölümü tadacaksınız. Hepiniz !'' dedi kadın. '' Melanie ona şarkı söyle !'' diye bağırdım.

Melanie

Bana öyle bağırınca hemen şarkı söylemeye başladım. '' Tatlı tanrıça, güzel tanrıça. Bana hançeri ver. Tatlı tanrıça, güzel tanrıça. Bana hançerini kutsa da ver.'' Kadın elinde derin bir kesik açtı. Kanı hançere doğru akarken anlamını bilmediğim şeyler söylüyordu. Kanı lacivert renkliydi ve iğrençti. Daha sonra hançeri bana uzattı. Aldım ve koşmaya başladık. Şarkının etkisi fazla sürmezdi herhalde. Arkamızdan öfke ruhlarının geldiğini duyuyordum ama onların açıklıktan çıkamadıklarını farz ediyordum. '' Tanrılarım umarım çıkamıyorlardır.'' diye dua ettim içimden. Biz koşarken sahil göründü. Daha da hızlandım ve suya atladım. Su yeniden bedenimle buluşunca dönüştüm. Çok güzel bir histi. Arkama baktım. Enialis ve Mylia yanıma doğru yüzüyorlardı. Enialis '' Hançeri aldığımıza göre geri dönebiliriz.'' dedi ve evimize yani Aranel Aldarion'a doğru yola çıktık.

Aranel AldarionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin