Karanlık...
Seni keşfetmek üzere...
Saklanmak ise bir çözüm değil...
Kanlı gölgeler seni her zaman bulacak…
🕳️🕳️🕳️Gözlerimin altı morarmış ve şişmişti. Saçlarım dağılmış, orman kaçkını gibi görünmeme neden olmuştu. Yüzüm bembeyazdı. Sabah sabah çalan kapı ziliyle yataktan kalkıp direk kapıyı açmaya gidişimle bu halimi gören kız kısa bir şok geçirmişti. Gelmeden önce odamdaki aynadan kendimi görmüştüm ama umursamadan bizi sabah sabah rahatsız eden arkadaşı haşlamaya gelmiştim. Fakat bu tanıdığım bir insan değildi. Ona kızabilirdim ve bu umurumda olmazdı ama kız bana öyle bir bakıyordu ki ona hiçbir şey söylemedim. Bu kız dün tanıştığımız Emanuel ‘di. Sabah sabah kapımıza neden dayandığını merak etmiyor değildim.
“Şey… Sen iyi misin?” diye sordu haklı olarak. “Ölü gibi görünüyorsun.”
“İyi.” dedim ifadesiz çıkan sesimle. “Tamda öyle hissediyordum zaten.”
“Lettie bizi kahvaltıya davet etmişti de ben yardıma ihtiyacı var mı diye gelmiştim.”
Kenara çekilirken kafenin kapalı olduğu tek günde onu çağırıp uykumun içine ettiği için gidip Lettie ‘yi haşlayacaktım. Ne diye onları bize çağırmıştı ki? Bir dakika! Onları mı? Biri oysa diğeri kimdi?
“Digeri kim?” diye sorduğumda Lettie alt kattaki lavabodan çıkıp yanımıza geldi.
“Abim.” dedi Emanuel ve Lettie ‘ye gülümsedi. “Günaydın.”
Bu kızın sebepsiz neşesi beni öldürecekti. Ortada ne diye mutlu mutlu dolanıyordu ki? Sevinecek ne vardı? Ya da ben Lettie ‘nin dediği gibi bir buzdolabıydım. Haklı olma yüzdesi yüksekti. Lettie ona aynı onun gibi bir neşeyle karşılık verdi ve gidip kendimi bir yerden atmak istedim.
“Günaydın.” diyen Lettie ‘ye döndüm. Onun gözleri kocaman açılırken merdivenlere doğru yöneldim. “Sana ne oldu öyle?”
“Hiçbir şey” diye bağırdım ve odama girdim.
Dün gece gördüğüm şeyler yüzünden uyumam kolay olmamıştı. Sabaha kadar yatakta dönüp durmuş ve o anın gerçekliği hakkında kendimi sorgulamıştım. Sonuç ise büyük bir hüsrandı. Sanırım kafayı yediğimi kabul etme zamanım gelmişti. Oturma grubumun karşısında kalan kapıya gidip içeri girdim. Yüzümü yıkayıp sildim. Durumum vahimdi. Gözlerimi aynaya dikip solgun tenime baktım. Gözlerim gözlerime denk gelince orada bir şeytanın kıpırdandığını hissettim. Sanki onu görmemi istiyordu. Kahverengi göz bebeklerimin çevresinde kırmızı haleler vardı. Bu genellikle ben yorgunken ya da uyuyamadığım zaman olan bir şeydi. Şeytanım o aralıktan bana göz kırptı. Orada durmaktan sıkılmış olmalıydı. Belki de dışarı çıkmak istiyordu. Kafamı iki yana salladım. Ellerim soğuk mermeri kavrarken gözlerimi kapattım. Birkaç dakika üzerimdeki paranoyanın geçmesini bekledim. Gözlerimi açtığımda aynanın önünde duran tarağı alıp birbirine girmiş saçlarımı ayırmaya çalıştım. Beş dakika kadar uğraştıktan sonra saçlarımın bir yarısı kökünden kopararak işimi bitirdim. Saç diplerim acıyordu ama onları çözmek için başka bir yol bilmiyordum. Elimdeki saçları çöpe atıp içeri girdim. Dolabıma ulaşıp siyah bir eşofman alıp yatağın üzerine fırlattım. Koşuya gitmem gerekiyordu. Normalde gece giderdim ama bugün kâbus görüp uyanmamıştım. Uyuyamadığım için bütün gece uyumaya çalışmış ve sadece arada bir dalmayı başarmıştım. Eşofmanı hızlıca üzerime giydim ve üzerimdeki siyah atleti çıkarmadım. Gelince duşa girmem gerekecekti. Saçlarım tepeden bağlayıp odadan çıktım. Aşağı inerken mutfaktan gelen sesleri duyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge Kanatlar
Fantasy"Gecenin sırrını ifşa ettin!" Her gece ortadan kaybolan insanların arkasında bıraktıkları tek şey bu nottu. Şehrin güneyindeki küçük bir kasaba büyük bir sırrın ev sahipliğini yapıyordu. İnsanlar her gece kayboluyor ya da ölü bulunuyordu. Hiç kimse...