Siyahın içindeki beyaz ışık.
O sensin ve onların tek umudusun.
Yok, olmadan önce onları bulmalısın.
…Siyahın içinde kırmızı vardı. Sonra beyaz geldi. Hepsi birbirine karışmaya başladı. Ne olmuştu? Görüşüm netleşmeye başladığında renkler sıyrıldı ve kahverengi çatı ortaya çıktı. Bir elim ağrıyan başıma giderken rahatsızca kıpırdandım. Yüzüm buruşurken doğrulmaya çalıştım. En son ne olmuştu?
“Yerinde olsam hemen kalkmazdım.” diyen ses uzaktan geliyordu.
Sesin sahibini hatırladığım an yerimden hızlıca kalktım ve bu beni daha fazla baş ağrısıyla baş başa bıraktı. Gözlerimi kapattım. Sanırım onu dinlemem gerekiyordu.
“Sana söylemiştim. Tabi ne zaman beni dinledin ki?” dedi Alfred. Gözlerimi açtım ve bana bakan kıvırcık saçlara sahip çocuğa baktım. Elinde ablamın yaptığı kurabiyenin kutusu vardı ve yarısı çoktan yenmişti. “Sahi sen ne zaman birini dinledin? Hep kafana eseni yapıyorsun.”
Pekâlâ. Bunları söyleyebiliyor olması beni tanıdığını sandığı için miydi? Yoksa bu insan ve kanatlı melezi beni yani Lilith ‘i tanıyor muydu? En son olan şeyler zihnime tek tek gelirken gözlerim sonuna kadar açıldı. Drew ve diğerlerinin konuşmalarını duymuştum. Alfred beni oradan bir anda buraya getirmiş ve ben onun kanatlarını görmüştüm. Yutkundum ve arkasına baktım. Ben bir masalın içinde değildim. Onlar gerçekti. Onlar gerçekten vardı.
“Ne düşündüğünü biliyorum ama lütfen tekrar bayılma.” dedi Alfred yüzünü buruşturarak.
Kafamı sallayarak üzerimi düzelttim. Beni bayıldıktan sonra salonunda ki koltuğa yatırmış ve kendisi odanın öteki köşesindeki masada oturuyordu. O bugün bir bakıma beni kurtarmıştı. Uğraşmam gerekenleri düşününce kalktığım yere tekrar oturdum. Artık bir şeyler yapmam gerekiyordu. Hayatımın tüm zamanını geri durarak, kaçarak yaşamıştım. Ama hani bir an gelir ve artık kaçamayacağınızı anlarsınız ya işte o zaman bir şeyler yapmanız gerekir. Ben tam da o andaydım. Ellerimi saçlarıma geçirdim. Ayağa kalk Katelyn daha hatırlaman gereken bir geçmişin var. Kim olduğunu öğrenme zamanın geldi ve bunun için önce senin tarafında olan kimler var bunun bir listesini yapman gerek. Aldığım yeni kararla kafamı kaldırdım.
“Benim orada olduğumu nerden bildin?”
“Eğer benden daha fazla nefret etmeyeceksen söyleyebilirim.” dedi ve kurabiyenin birini ağzına attı. “Bu arada bu şey muhteşem.”
Yaptığı kurabiyeleri bir melezin yediğini öğrense Lettie ‘nin böyle düşünmeyeceğine emindim. “Beni her an izliyor olamazsın değil mi?”
“Eğer öyleyse bu seni ne kadar korkutur?”
Pekâlâ, güzel soru. Bu beni tahmin ettiğimden daha fazla korkuturdu. Onun kanatları vardı. Şu an hiç ortada görünmeyen ama istediğinde ortaya çıkabilecek gerçek kanatları vardı. Tüylü olanlardan.
“Diğer yandan seni takip eden sadece ben değilim. Bunu sende biliyorsun.” dedi rahat bir şekilde.
Ben onun kadar rahat değildim ama artık bir şeyler den korkup duramazdım. “Diğerleri diye bahsettiğin kişiler saf kan kanatlılar değil mi?”
Ağır ağır kafasını salladı. “Ayrıca orada olduğumu anlayacaklardır. Senin yüzünden başımı derde soktum bil diye söylüyorum.”
Söylediği şeyle tam olarak uyan bir hareketi olmamıştı. Başı dertte olan biri gibi görünmüyordu. Benden bile daha rahattı. Öte yandan onların saf kan olduğunu ima etmişti ama ben Drew ‘in gölgesini hiç görmemiştim. Sahi gölgesini görecek kadar yanında hiç durduğumu hatırlamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge Kanatlar
Fantasía"Gecenin sırrını ifşa ettin!" Her gece ortadan kaybolan insanların arkasında bıraktıkları tek şey bu nottu. Şehrin güneyindeki küçük bir kasaba büyük bir sırrın ev sahipliğini yapıyordu. İnsanlar her gece kayboluyor ya da ölü bulunuyordu. Hiç kimse...