0.3

188 26 14
                                    

Gece…
Karanlıktan bir şeyler saklıyor...
O seni istiyor...
Zamanı geldiğinde ona direnemeyeceksin...


🌹

Eve geldiğimde hayaletleri kıskandıracak kadar cansızdım. Ne yapmam ve nereden başlamam gerektiğini düşünüyordum. Lettie ‘ye bu halimi göstermemem gerekiyordu. O yüzden gelir gelmez kendimi banyoya atmıştım. Su belki giden rengimi geri getirebilirdi. Normalden uzun bir süre banyoda kaldım ve havluma sarılarak dışarı çıktım. Bu sırada evin dış kapısı açıldı. Lettie gelmiş olmalıydı. Dolabıma yürüyüp iç çamaşırlarımı alıp giydim. Mavi bir şort ve omzu açık beyaz bir tişört alıp dolabı kapattım. Üzerimi giydikten sonra tarağımı alarak odamdaki boy aynasının karşısına geçtim. Uzun kahverengi saçlarım üzerimdeki kıyafeti ıslatmaya başlamıştı. Saçlarımı önüme alarak taramaya başladım. Beyaz tenli olduğum için çoğu kez kansız olduğumu sanıyorlardı. Boyum bir altmış beşti. Normal kızlardan daha uzundum ama bu kasabadaki çoğu kişi uzundu. Genlerine altın tozu falan serpmiş olmalıydılar. Saçlarımı taradıktan sonra gözlerim odamdaki mini koltuk takımının yanındaki sehpaya takıldı. Üzerinde henüz bitirmeyi başaramadığım bir kitap vardı. Araştırmaya kitaplardan başlayabilirdim. Bunu daha önce neden düşünememiştim? Bu kasabada bir tane kütüphane olduğunu biliyordum ama daha önce hiç gitmemiştim. Judith ‘den beni götürmesini isteyebilirdim. Bunu seve seve yapacağına emindim. Birkaç kez bana birlikte bir şeyler yapmak istediğini söylemişti ama ben kabul etmemiştim. Sanki onunla daha fazla vakit geçirince tuhaflıklar artacakmış gibi. Kendimi insanlardan soyutlamıştım. Bu onun birlikte vakit geçirme tanımına pek uymazdı ama benim kitapları görmeye ihtiyacım vardı. Akşam olmak üzereydi ama belki kütüphanenin kapanış saatine yetişebilirdik. Çantamı attığım yatağın üzerinden alarak telefonumu buldum. Lettie ‘den başkasını aramadığım için telefonu çok fazla kullanmıyordum. 

Judith ‘in numarasını bulup aradım. Telefon çaldı. Bir süre sonra karşı taraftan Judith ‘in sesi duyuldu.
“Sen kimsin?”

Kaşlarım havalanırken gülümsedim. “Katelyn.”

“Gerçekten mi?” dedi ve karşı taraftan birkaç anlamsız ses geldi. “Sen kimsin ve Katelyn ‘e ne yaptın?”

“Judith beni kütüphaneye götürmene ihtiyacım var.”

Güldü ve gülüşü kulağımda çınladı. “Sen ciddi misin? Bu saatte oraya gitmek istediğine?”

“Kapanma saatine kadar yetişemez miyiz?”

“Kütüphane hiç kapanmaz ki” dedi ve bir gülüş daha geldi. “Tamam, on dakikaya oradayım.”

“Teşekkürler.”

Telefonu kapatıp üzerime kot ceketimi aldım. Çantamı taktıktan sonra odadan çıktım. Lettie merdivenlerin başında elindeki bardakla bana bakıyordu. Üzerimi gördükten sonra yüzü şaşkınlıkla çarpıldı. Portakal suyu dolu bardağı dudağından uzaklaştırıp yutkundu.

“Beni bırakıp gitmiyorsun değil mi?”

Tepkisine daha önce hiç yapmadığım şekilde güldüm. “Hayır, Judith ‘le kütüphaneye gideceğim.”

“Sen biriyle dışarı mı çıkacaksın?”

“Evet.” dedim kafamı sallayarak. “Erken gelmeye çalışırım.”

Aceleyle kafasını iki yana salladı. “İstediğin kadar kal. Hiç sorun değil. Oradan sonra bir yerlere gidebilirsiniz.”

Herkes kardeşine bu kadar özgürlük vermiyor olsa gerekti. Fakat bu benim ablam olunca işler değişiyordu. Ya da bu değişiklik benim yüzümden kaynaklanıyor olabilirdi. Tüm yılı odamda geçirmiş olabilirdim. 

Gölge Kanatlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin