Bölüm 7 ~ KÜLKEDİSİ

159 23 33
                                    

Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek; bir muma ateş olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mı?

-Şems-i Tebrîzî

Kayseri / Boztepe 1979
Korku...
Belirsizlik sonucu ortaya çıkan bir duygudur. İnsan hayatı boyunca pek çok kez korkar. Korkuların en büyüğü ise kaybetme korkusudur. Bu zamana kadar Üvey annemden hiç korkmamıştım. Babam ve abilerimden bile korkmamıştım. Şimdi üvey annemin aniden içeri girmesiyle içimi bir korku kaplamıştı. Orman yeşillerinin sahibini öğrenmesinden korkuyordum. Bana kızacağı için değil beni ondan ayıracağı için korkuyordum. Hayatımda olan bunca kötü şeyin arasında kendime nefes alacak bir yer bulmuştum. Bir çift orman yeşilleri benim nefesim olmuştu. Şimdi nefesimi keserlerse ben ölürdüm. Sevincim, umudum, kalbim giderdi. Bana bunu çok görmezlerdi değil mi? Onu bulmak için neleri feda ettiğimi düşündüm. Kimlerin benden gittiğini...
Ya bunuda alırlarsa? Korku kalbimi öyle bir sarmıştı ki gözlerim dolu dolu Asiye'nin mavilerine bakmaya devam ettim. Babama ve abime söyleyecekti. Kıyamet kopacaktı...
Yalvaran gözlerle üveye anneme bakmaya devam ederken, pencerenin dışında duran orman yeşillerine bakamıyordum bile. Asiye öfkeyle bağırdı.
" Ne yapıyorsun sen orada? "
Ona verecek bir cevabım yoktu. Ne diyebilirdim ki her şey onun gördüğü gibiydi. Ne eksik ne fazla.
" Ben.. " dediğimde sesim titremişti.
" Kendi kendine ne konuşuyordun sen Hikmet? "
Duyduğum şeyle gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Pencerenin ardındaki orman yeşillerini görmemiş miydi? O neredeydi? Aniden arkamı dönüp pencereye baktım. Orada yoktu. Gitmişti...
Erken davrandığı için Asiye onu görmemişti. Yeniden üvey anneme döndüm. Maviler benden bir açıklama bekliyordu. Mantıklı bir açıklama. Aklım durmuş gibiydi. Beynimi bir yalan uydurmak için çalışmaya zorladım.
" Ben sadece biraz hava almak istemiştim. "
Üvey annemin kaşları şüpheyle havaya kalktı. Kendince doğru söyleyip söylemediğimi tartıyordu. Eğer en ufak şekilde yalan söylediğimi anlarsa bunu kurcalardı. Bu şekilde değil ama bir şekilde öğrenirdi gerçekleri. Asiye saf bir kadın değildi. Asiye şeytana bile pabucunu ters giydirirdi. Öyle bir kadındı...
" Çabuk yat uyu! Çok geç oldu. "
Ona hızla başımı salladığımda odadan çıktı. Derin bir nefes vererek kendime gelmeye çalıştım. Az daha yakalanıyordum. Az daha bitiyordu yaşadığım bu rüya. Acaba Hilmi nereye gitmişti? Muhtemelen çoktan bahçeden uzaklaşmıştır. Sıkıntıyla nefes vererek pencereyi kapattım. Sadece biraz mutlu olmak istemiştim. Onu bile bozmuştu Asiye! Kendimi sakinleştirmeye çalışarak yatağıma girdim. Uyumaktan başka çarem yoktu. Belki rüyamda orman yeşillerini görürdüm. Yarınlar değil miydi umutlara gebe olan? Umuduma tutunarak gözlerimi kapattım.

Gözümü yakan bir şey hissetmeye başladığımda huzursuzca yerimde kıpırdandım. Beni bu kadar rahatsız eden şeyin güneş ışığı olduğunu fark ettiğimde gözlerimi zorlukla açmaya çalıştım. Henüz perde çekmeye alışmamıştım. Ablam olsa asla unutmazdı. Buna çok takıntılıydı. Gözlerim istemsizce yeniden kapandığında güneşin beni rahatsız edişine daha çok sinirlendim. Kendimi yeniden gözlerimi açmaya zorladım. Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda ayılmak için yatakta doğruldum. Yüzümün her bir yanına yapışmaya yemin etmiş saçlarımı ellerimle toplamaya çalıştım. Gözümü odada gezdirmeye başladığımda penceremin önünde uyuyan adamı fark ettim. Orman yeşillerinin sahibi...
Penceremin önünde uyuyordu! Gözlerimi bir kaç defa kırpıştırarak gördüklerimin rüya olup olmadığını anlamaya çalıştım. Gözlerim bu gerçeği kabul ettiğinde aceleyle yattığım yerden kalktım. Onu uyandırmamaya çalışarak pencerenin önüne yaklaştım. Uyurken yüzündeki o soğuk ifade kaybolmuştu. Çok huzurlu görünüyordu. Elimi ona dokunmak ister gibi kaldırdığımda cama dokundum. Sanırım dün gece evine gitmek istememişti. Saçlarının dağınıklığı beni mest ederken kirpiklerine kaydı gözlerim. Sayamayacağım kadar çoklardı. Dudakları özenle yaratılmış gibiydi. Keşke şimdi zaman dursaydı. Sonsuza kadar onu izleyebilirdim. Ben onun izlerken bir çift orman yeşilleri gözlerini kırpıştırarak açtı. İşte şimdi cennet karşımda duruyordu. İşte şimdi huzurluydum. İşte şimdi mutluluğu iliklerime kadar hissediyordum. Sabırsızlıkla camı açıp gözlerimi onun cenneti andıran yeşilleriyle buluşturdum. Uyku sersemi sesiyle " Günaydın, " dedi. Ona gülümseyerek baktım. Gözlerinin içindeki cennete baktım.
" Günaydın. Sen neden buradasın? "
Her ne kadar cevabını bildiğim bir soru sormuş olsam bile cevabı ondan duymak istiyordum.
" Gidemedim... "
Uykulu bakan gözleri beni daha çok içine çekerken gülümsemeye devam ettim.
" Dün gece yakalanıyorduk neredeyse.. "
Bana gülümseyen dudakları bir anda ciddileşti. Göz bebeklerinin büyümesiyle yeşiller dipsiz bir kuyuyu andırdı.
" Yakalansak beni bırakacak mıydın? "
Ona gözlerimi büyüterek baktım. Ne saçmalıyordu bu adam? Tabiki bırakmazdım. Bunu asla düşünmemiştim. Sevdalanan bir kadın, bu sevdadan nasıl vazgeçerdi ki?
" Hayır. Asla... "
Orman yeşilleri bana ciddiyetle bakmaya devam ediyordu. Belkide kendince doğru söyleyip söylemediğimi anlamaya çalışıyordu. Bana bakmaya devam ederken bu cevabımın ona yeterli gelmediğini fark ettim.
" Ben, bu sevdadan kolayca vazgeçemem Hilmi. Seni geç buldum, kaybedemem. " Sert yüz ifadesi anında yumuşarken belli belirsiz gülümsedi.
" Ne olursa olsun beni bırakmayacaksın değil mi? " Sorusu karşısında biraz şaşırsamda ona cevap verdim.
" Hayır. Bırakmayacağım.. "
Onu nasıl bırakabilirdim ki? Hayatıma girer girmez bana mutluluğu vermiş birini bırakmam aptallık olurdu. Sımsıcak elini yanağıma doğru uzattı. Yanağımı okşamaya başladığında cenneti bulduğum gözlerine bakmaya devam ettim.
" Bende seni hiç bırakmayacağım. " diye fısıldadı. Mutluluk tüm bedenimi ele geçirirken hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordum. İlk kez bir adam bana böyle aşkla bakıyordu. İlk kez bir adama böyle teslim oluyordum. Aniden bana doğru yaklaşıp alnımı öptü. Neye uğradığımı şaşırırken geri çekilip gözlerime bakmaya devam etti. Dudaklarında mutlu olduğunu gösteren bir gülümseme vardı. Alnım anında sıcacık olurken yanaklarımın kızardığını hissettim.
" Benim şimdi gitmem gerek. " diye fısıldadı. Dudaklarındaki gülümseme bozulmamış olsa bile yüzüne rahatsız edici bir ifade yerleşmişti.
" Sonra yine geleceğim. "
Ona hızla kafamı salladım. Her ne kadar sonsuza kadar yanımda kalmasını istesem bile bunun mümkün olmayacağını biliyordum.
Eli tekrar yanağıma uzandığında merakla cenneti andıran gözlerine bakmaya devam ettim.
" Kendine dikkat et olur mu? "
" Sende dikkat edeceksen neden olmasın. " dediğimde gülümsemesi genişledi.
" Edeceğim. "
Eli yanağımdan çekildiğinde bir boşluk hissettim. Eli sonsuza kadar orada kalsın istedim. Hayallerime ne kadar uzak olduğumu bir kez daha fark ettim. Arkasını dönüp uzaklaşmaya başladığında ben öylece bakmaya devam ettim. Hayallerime bu kadar uzak olmama rağmen bu adam ısrarla benim yanımda olmaya devam ediyordu. Onu karşıma çıkaran rabbimin elbet bir bildiği vardı. İnsan kaderinde ne yazılı ise onu yaşamaz mıydı zaten. İnsan her zaman kaderine boyun eğiyordu. Bunu değiştirmek yada seçmek gibi bir şansımız yoktu. Bir çift orman yeşilleri gözden kaybolduğunda camı kapatıp içeri girdim. Üzerimi değiştirip kahvaltı hazırlamak için odadan çıktım. Az önce yaşadıklarım çok güzel rüyaydı. Şimdi ise uyanmıştım. Ağlamaya istekli olan gözlerime direndim. Şimdi ağlayamazdım. Asiye bir şeyleri anlamaya bu kadar yaklaşmışken kendimi ele veremezdim. Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. İçimden üçe kadar saymaya başladım. Bir... iki... üç...
" Hikmet! " diye bağırdı Asiye'nin kızgın sesi.
" Mutfağa gel artık! "
İçimden sabır çekerek mutfağa gittim.

İKİ KADININ KADERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin