Ey yar! Seni canımda saklıyorum, gözümde gönlümde değil. Ta ki son nefesime kadar bana yar olasın.
- Şems-i Tebrîzî
Kayseri / Boztepe 1979
İnsanın her zaman kendi evi dışında sığındığı başka bir evi olmalıydı... Kaçacak bir yeri, dinlenecek bir yeri, daha çok mutlu olacağı bir yeri. Bazen evimizin, gerçekten evimiz olmadığı zamanlarda başka evlere sığınıyorduk. Mutluluğu, huzuru her zaman orada arar oluyorduk. Bulduğumuzda ise orası bizim diğer evimiz oluyordu. Ya da evimiz diye kendimizi avuttuğumuz bir yer oluyordu. Bunu en iyi gösteren şeydi zaman...
Demirezenlerin evi benim her zaman sığındığım bir ev olmuştu. Nazire teyze bana her zaman evini açmıştı. Leyla bana kardeş olmuştu. Annemin ölümün ardından evimiz bana çok boş ve eksik gelmişti. Katlanılmaz olmuştu. Özellikle babam ve üvey annem Asiyenin evliliğinden sonra... Ne zaman kavga ve kaos çıksa evden kaçıp sığındığım tek yer Demirezenlerin evi olmuştu. Yine bu sabah babam ve üvey annemin, havaya saldığı kara bulutlardan kaçmak istemiştim ve kendimi burada bulmuştum. Leyla, bana bir anlığına da olsa yaşadığım bütün kötü şeyleri unutturabiliyordu. Nazire teyze, beni her zaman şefkatle karşılıyordu. Bir anne gibi...
Onun dışında bana sımsıcak kalbini açan bir diğer kişi Emine olmuştu. Her ne kadar dipsiz kuyu gibi simsiyah bakışları onu soğuk biri gibi gösterse bile Eminenin sımsıcak bir kalbi vardı. Bahçeye ektiği güzel çiçekler gibi. Yanımda el işi yapan Emine' ye baktım. Bu görüntü bana ablamı anımsatmıştı. Ablam evlenmeden önce hep el işi yapar kendine çeyiz dizerdi. Ne zaman bende öğrenmek istediğimi söylesem bunun için henüz çok erken olduğunu söylerdi. Belkide hiç öğretemeyecekti. Bana bunu öğretecek tek kişi yanımda duruyordu.
" Çok zor değil mi? "
Emine dipsiz kuyuya benzeyen gözlerini anında bana çevirdi. Dudakları belli belirsiz gülümsedi.
" Öğrenince kolay oluyor. "
Bunu diyeceğini biliyordum. Öğrenen insana her şey kolay gelirdi. Bilmeyene ise çok zor bir şeymiş gibi görünürdü. Bende öğrenmek istiyordum.
" Banada öğretir misin? "
Eminenin dudakları memnuniyetle kıvrıldı. Gözlerindeki ışık bir anlığına parladı.
" Öğretirim. Yeter ki içinde öğrenme isteği olsun. "
Başımı kendimden emin bir şekilde salladım. Öğrenmeyi gerçekten çok istiyordum. Gözlerimdeki isteği gören Eminenin gülümsemesi genişledi. Bana hemen nasıl yapmam gerektiğini anlatırken onu dikkatle dinledim. Bizim bu çabamızı fark eden Leyla aniden lafa atladı.
" Kendine çeyiz dizmeye mi karar verdin Hikmet? "
Emine, Leylanın bu düşüncesine kıkırdarken ben şaşkınlıkla ona baktım. Ben ve çeyiz dizmek? Başımda bu kadar çok şey varken evlenebileceğimi bile düşünemiyordum. Ablam bu konuda benden daha şanslıydı.
" Tövbe yarabbi o nereden çıktı Leyla? "
Leyla tepkime kahkaha atarken, Emine bu kahkahaya eşlik ediyordu. Orman yeşillerinin sahibi bir anda aklıma gelirken istemsizce gülümsedim. Evlenmek istiyor olsaydım sanırım bu kişi hiç şüphesiz Hilmi olurdu. Emine gülmeyi kesip bana döndüğünde yüzünde ciddi bir ifade vardı.
" Beni dikkatle izle Hikmet! "
Sanırım bana el işi öğretme konusunda o da en az benim kadar ciddiydi. Merakla Emine'yi izlemeye başladığımda Leyla hâlâ gülmeye devam ediyordu.Öğlenden sonra...
Saatler su gibi akıp giderken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştik. Oysa insanın en büyük düşmanı değil miydi zaman? Mutluyken nasıl geçtiğini anlamadığımız ama üzgünken bize işkence gibi gelen şeydi zaman. Akıp giderken hayatımızı da kendi ile beraber götürüyordu. Geriye sadece yaşanmışlıklar kalıyordu. Geri dönüşü olmaksızın...
Leyla ile baş başa kaldığımızda, son zamanlarda olduğu gibi şimdi de gözleri dalgın dalgın yerdeki bir noktaya kilitlenmişti. Leyla son zamanlarda hiç iyi görünmüyordu. Sanki kafasında mahkemesini kurduğu şeyler var gibiydi. Bir şeyler düşünüyordu. Düşünmekten çok kafasının içindeki her ne ise onu yaşıyordu. Leyla, benden hiçbir şey saklamazdı. İçinde olan her ne ise onu içinde tutamazdı. İçindeki düşünceler her zaman boncuk gibi her bir tarafa saçılırdı. Leyla'nın omzuna dokunduğumda aniden irkildi. Gözleri bana şaşkın şaşkın bakarken ben söze girdim.
" Son zamanlarda hiç iyi göremiyorum seni. Neyin var Leyla? "
Leyla sanki suçüstü yakalanmış gibi gözlerini benden kaçırdı. Gözlerini kaçırmasaydı belki üstelemezdim ama arkadaşım bana bunu ilk kez yapıyordu.
" Bir şeyim yok Hikmet. Sadece biraz uykusuzum. "
Uykusuz mu? Gözlerimi onun üzerinden hiç çekmediğimde bir kez daha pot kırdığını fark etti. Onu geceler boyu uykusuz bırakan şeyi bana söylemeden bu evden adımımı atmazdım. Ben Leyla'dan bu zamana kadar nasıl bir şey saklamadıysam onunda benden bir şey saklamasına izin vermezdim. Leyla bana yalvaran gözlerle baktığında benim kaşlarım istemsizce çatıldı.
" Evet, seni dinliyorum. "
Leyla utana sıkıla derin bir nefes verdi. Sanki söylemese onun için çok daha iyi olacak gibiydi.
" Babam evlenip bir an önce buradan gitmemi istiyor. Kendi hayatımı, kendi yuvamı kurmamı istiyor. "
İzzet Demirezen, duyduğum kadarıyla çok mükemmeliyetçi bir adamdı. Köyde dara düşmüş insanlara yaptığı yardımlarla anılırdı. Her ne kadar böyle bir adam olsada onun bilmediğim bir diğer yanı daha vardı. Leyla bu zamana kadar bana ilk kez babasını anlatıyordu. Öncesinde babası söz konusu olunca hep susardı. İzzet Ağa'yı hep duymama rağmen onu hiç görmemiştim. İçimde bilinmeze karşı olan merak giderek büyüyordu. Böyle bir adam nasıl kızından böyle bir şey isterdi.
" Bu zamana kadar beni istemeye kaç kişi geldi bilmiyorsun Hikmet. Onlar beni hep istediler ama ben onları hiç istemedim. Ben, onları elimin tersiyle ittiğim her an babam bana sırtını döndü. "
Yüzümü buruşturarak onu dinlemeye devam ederken, içimde İzzet ağa' ya karşı olan düşüncelerimi sorguluyordum. Bir insan göz göre göre neden evladını ateşe atmak isterdi?
Her şeyden önce o bir babaydı... Buna nasıl izin veriyordu?
" Ben tanımadığım, bilmediğim bir insanla nasıl evlenirim Hikmet? "
Bu evde neler olduğunu bilmiyordum ama İzzet Demirezen'in bir maskesi vardı. Herkese karşı taktığı mükemmel bir maske. Peki, Leyla neden bu zamana kadar yaşadıklarını benden saklamıştı? Benimle bunları paylaşmadığı için kırılmıştım. Bir hışımla ayağa kalkıp arkadaşım Leyla' ya öfkeyle baktım.
" Neden bana daha önce söylemedin? Neden benden yaşadığın şeyleri sakladın? " Leyla şaşkınlıkla bana baktığında böyle bir tepki beklemediğini anladım. Kırgınlığımın verdiği öfke yüzümü nasıl bir hâle sokmuştu bilmiyordum ama Leyla'nın gözlerinden aniden boncuk boncuk yaşlar akmaya başladı.
" Arkadaş değil miyiz biz? Bana daha önce söyleseydin tüm bu zaman boyunca senin yanında olurdum! "
Nefes almaksızın yakıcı cümlelerim dudaklarımdan dökülürken bir yandan da kendime kızıyordum. Bunca zaman ben bunu nasıl fark edememiştim?
" Bana söyleseydin bununla tek başına savaşmana izin vermezdim Leyla! "
Leyla haklılığıma karşı koyamayıp başını yere eğdiğinde gözyaşları akmaya devam ediyordu. Neyseki Nazire teyze üst katta olduğu için sesimi duyamazdı. Kızına neden bağırdığımı sorarsa ona verecek bir cevap bulamazdım. Bu mesele Leyla ile benim aramdaydı. Başkasının dahil olmasına gerek yoktu. Bunu biz çözmeliydik. Ben, Leyla ile her şeyimi paylaşırken o benden saklamıştı. Acısını, üzüntüsünü benden saklamıştı. En çok benimle paylaşması gereken konuyu benden saklamıştı. Öfkeyle Leyla'ya bakmaya devam ettim.
" Senin hakkında başka bilmem gereken bir şey var mı? "
Leyla'nın gözleri anında benim gözlerimi bulurken biraz olsun yumuşadım. Ne yapmış olursa olsun o benim arkadaşımdı. Ondan başka arkadaşım yoktu benim. Ona olan kızgınlığım geçmeye başlasa bile kırgınlığım kolayca geçmeyecekti. Sedirin üzerinde oturan Leyla' ya yaklaşıp kollarımı ona sıkıca sardım. Leyla biraz şaşırmış olsada sarılmama karşılık verdi.
" Bundan sonra yine böyle bir durum olursa bana anlatacaksın. "
Leyla sarılmaya devam ederken hızlıca kafasını salladı.
" Söz mü? "
" Söz. "
" İzzet Demirezen..." diye fısıldadım. Leyla geri çekilerek gözlerime bakmaya başladı. " Nasıl bir adam? " Duyduğum onca şey yalan mıydı? Leyla bana ne diyeceğini bilemeyerek baktı.
" Baban çok iyi bir insan değil mi Leyla? "
Leyla'nın gözlerinde yanan küçük kıvılcımlar bir ateşe dönerek büyümeye başladığında yüzüne yansıyan öfkeyi fark ettim. Onu böyle kızdıran şeyin ne olduğunu merak etmeye başlamıştım.
" Babam, kendinden başka kimseyi düşünmeyen, sadece kendi isteklerini önemseyen ve kafasına estiğini yapan bencil ve zalim bir adam! "
Leyla'nın sesindeki öfkeyi fark etmemek mümkün değildi. " kafasına estiğini yapan bencil ve zalim bir adam... " Leyla'nın cümlesi kafamda defalarca tekrarlanırken ona acı dolu gözlerle baktım. " Babam, dışarıdaki herkese avucunu açarken bize avucu sımsıkı kapalı Hikmet. " Bu evdeki tek erkek İzzet Ağa değildi. Leyla'nın abileri vardı. Üç tane dağ gibi abileri vardı.
" Abilerin buna bir şey demiyor mu? "
Leyla'nın alev alev yanan gözleri bana bakmaya devam ederken söyleyeceklerini merakla bekliyordum.
" Abilerim tabiki bu duruma kızıyorlar. Biliyorsun Davut abim ve Metin abim Almanya'da. Diğer abim burada bizimle... "
" Evet, " dedim onu başımla onaylarken.
" Onunla da sürekli kavga ediyorlar. Her konuda birbirlerine karşı zıtlaşıyorlar Hikmet. Babama kimsenin sözü geçmiyor. "
Şimdi daha iyi anlıyordum. İzzet ağa, başkalarına karşı parasını savururken ailesine karşı öyle değildi. Cimri bir adamdı. Kendi isteklerinden başka kimseyi düşünmeyen bencil bir adamdı. Leyla'nın bu konudaki sitemlerini çok iyi anlıyordum. Çünkü bizim evde bile aynı olay dönüyordu. Bizde bencil olan babam değildi. Bizde bencil olan tek kişi üvey annemdi. Babamın bizim için eve aldığı meyveleri biz yemeyelim diye saklardı. Komik bir durum olsa bile bir o kadar da kötü bir durumdu.
" İnsan biraz evlatlarını ailesini düşünmez mi? Zoruma gidiyor Hikmet. "
Leyla'nın alev topuna dönen gözleri bir anda dolmaya başladığında babasına olan kırgınlığı gözlerine yansıyordu. Arkadaşıma yeniden sarıldığımda o da bana karşılık verdi. " Geçecek Leyla inan bana hepsi geçecek. "
Leyla'nın nefes alışı yavaşlarken belli belirsiz fısıldadı.
" Hayır, geçmeyecek. Kıyamet kopsa dahi bu adam değişmez... "
Haklıydı. İnsanlar, değişmiyordu. Zaman durmaksızın ilerliyor; mevsimler değişiyor, koca bir ömür bile değişiyordu. Fakat insanlar değişmiyordu. İnsanlar asla değişmezdi... Leyla omzumda biraz ağladıktan sonda kendine geldi. Bende onu daha iyi görünce eve dönmeye karar verdim. Demirezenlerin evinden çıkarken bahçe kapısını sertçe kapattım. İçime bir üzüntü çökmüştü. Leyla'ya üzülmüştüm. İzzet Demirezen hiçbir zaman benim babam gibi olmayacaktı. O evde Leyla'yı üzen babası iken bizim evde beni üzen üvey annemdi. Sanırım her ailede bir kişi sorunlu oluyordu. Sokakta çocuk sesleri eşliğinde eve doğru yürürken güneş tüm ihtişamıyla batmaya hazırlanıyordu. Bana annemin turuncu elbisesini hatırlatan gökyüzü kulağıma umutları fısıldıyordu. Annemin bana bıraktığı tek mirastı bu umutlar. Bir kez daha sımsıkı sarıldım umutlarıma. Bir kez daha umut ettim gelecek güzel günleri. Bir kez daha hatırladım bir çift orman yeşillerini...
![](https://img.wattpad.com/cover/163642007-288-k2089.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ KADININ KADERİ
Genç Kız EdebiyatıYaşadığı cehennemin içinde hergün başka bir azap çeken genç adam, ansızın yasak bir aşkın peşine düşer ve büyük bir sır saklamak zorunda kalır. Bu öyle bir sırdır ki.. ya ona hayat olup nefes verecek. Ya da Azrail olup canını alacak. ...