Yine yazmak üzere bilgisayarın başına oturmuştum , yanıbaşımda yeni demlemiş olduğum yeşil çayımdan dayanamayıp bir yudum aldım. Yaşadığım olayları yumuşak klavyeyle tuşlarken içimde ki dargınlığı hafifletmesi üzere yeşil çay beni sakinleştiriryordu. Uzatmadan başlamak istedim çünkü içimi dökmeye o kadar hazırdım ki...
Hastane de ki 6. günümüzdü, yaklaşık bir haftayı aralamıştık fakat o gözlerini daha açmamıştı. Onu o kadar çok özlemiştim ki yokluğu resmen beni tüketiyordu. Sesini duymayı, badem gözlerine derince bakmayı, kokusunun başımı döndürmesini çok özlemiştim. Ameliyathanenin kapısının önünde tam gaz beklemeye devam ediyordum. Onun sedyeyle yoğun bakıma kaldırıldığından haberim bile yoktu. Sadece beyaz önlüklü doktorun gelip "o uyandı" demesi o kadar duymak istiyordum ki.
Yİne sırtımı duvara dayayıp bekliyordum, sabrediyordum fakat endişem her geçen dakika umudumu yemeye devam ediyordu. Koltuklarda oturan hasta yakınlarının tuhaf bakışları ya da hemşirelerin dikili olduğum yerden beni kaldırmaya çalışmaları umrumda bile değildi. Burda yaslandığım duvarda onu kendime daha da yakın hissediyordum.
Günün ilerleyen saatlerinde yine ameliyathanenin önünde beklemeye davam ediyordum. Bir süre sonra birkaç kolidor öteden gelen kargaşa ve gürültüyle başımı o yöne çevirdim. Mikrofonlar, kameralarla bir sürü spiker güvenliklerin elinden kurtulmaya çalışıyordu. Beni görenler daha da hırçınlaşıp güvenliğe daha da baskın saldırıyorlardı. Flaşlar üzerime doğrultulmuşken işittiğim sorular ağır gelmeye başlamıştı.
"bunca bir zamandır uğur böceği siz miydiniz" "niye akumalandınız" "mucizenize nasıl sahip oldunuz" "adrien agreste ile kimliklerinizi biliyor muydunuz" "niye kara kediye zarar verdiniz" gibi birçok soruyla karşılaşmam zayıf yönlerimden yine beni vurmuştu. Ben salya sümük ağlarken bir hemşire beni onlardan adım adım uzaklaştırıyordu.
Bir odaya geldiğimizde ses tonumu yükselterek "oraya dönmek istiyorum" diye bağırmıştım. Hemşire ise sadece bana bakıp odanın kapısını kapatıp gitti. Kapı kolunu zorladığımda buraya kilitlenmiş olduğumu anladım. Çığlık çılığa ağlamaya devam ederken kapının önüne çökmüştüm. Sesim bile artık dayanamıyor üzereydi ki çıkmıyordu. Bununla beraber odada yalnız olmadığımı anlamam da yanımdaki sedyeye bakmam yeterli olmuştu. Kagami yüksek doz sakinleştiricinin etkisiyle sedyede bilinçsiz bir şekilde yatıyordu.
Önceden küt olan saçları şimdi boyun hizasındaydı ve başını yasladığı yastığına bukleler halinde dağılmıştı. Çekik açık kahve gözleri ise kapalıydı. Şeftaliyi anımsatan nizami dudakları hafif aralıktı. Yanındaki sedyeye uzandım bende yavaşça sakinleşmiştim. Adrien'dan kilometrelerce uzaktaymış gibi hissediyordum. Ve karanlık bir boşluğa düşmüş gibi hissettim, günlerdir uykusuzluğun etkisiyle ağırlığım yumuşaklığa teslim olmuştu. Ve gözlerimin önüne bir perde inmişti.
Gözlerimin önüne beyaz ışık düşmesiyle yavaşça gözlerimi aralmıştım. Merak etmeyin cennette değildim bu espriyi şu an boş yere yaptım biliyorum. Yaptığım esprilerde ruh halime yansımış olacak ki artık hayatımın berbat olduğu gibi esprilerimde aynı durumdaydı. Ne yazık! Oysaki o şapşal kediden bile bayat espriler yapıyordum fakat yine de beni gülümsetmeyi başarıyordu. Ve şimdi yok, yanımda, hayatımda, nefes aldığım şehirde yok.
Yine üstüme bir sıkıntı çöktü kısa süreliğine ayrılıyorum biraz hava almam gerek. Onu hatırladıkça şu an yaşadığım koca cennet yer bile bana cehennem gibi geliyordu. Bu üfür üfür yerde nefes alamıyordum. Yine geldim çok duramadım çardakta, anlatma isteği onun yokluğundan daha cazip geldi.
Uykunun tatlı kollarında koparılmıştım ve yine kendi boyutuma acılarımın dünyasına "Hoşgeldiniz Marinette Dupain Cheng" pankartıyla girmiştim. Kagami uyanmış olacak ki çekik gözleri kocaman açılmış beni izliyordu. Sebepsizce bana çok durgun gelmişti, hastanenin ilk günü ondan fiziksel ve ruhsal darbeler alsam da haketmiştim.
Yine üstüme yerleşen ruhsuzlukla sadece Adien'ı düşünüyordum. Sadece uyanmasını, kendini toparlamasını istiyordum. Sadece mutlu olsun, kusursuz yüzü yaşadığı her dakika gülsün istiyordum. Benimle değil Kagami ya da başka bir kızla mutlu olsun istiyordum. Ancak gerçek sevgi onun benimle değil başkalarıyla mutlu olmasına göz yumar.
Ben derinlere dalmışken yine bir ses düşüncelerimi böldü.
Kagami: Naılsın?
Ben: Iı...ne?
Kagami: Daha iyimisin diye soruyorum.
Ben: Evet...şey galiba iyiyim
Kagami: Çok yazık Adrien iyi değilken sen iyi olabiliyorsun demek.
Bu cümle yine içime oturmuştu, her söylediği cümle artık sadece kafama kazınıyordu. Fakat bu sefer sessiz kalmamıştım.
Ben: Kagami söyle bana sen iyi değil misin?
Kagami: Bu nasıl bir soru sence nasılım!
Ben: Onun bu noktaya gelmesi sadece benim suçum değildi.
Kagami: Söyle bana senin suçun değilse kimindi, sen uğur böceğiydin ha bunca zamandır. Ama artık sadece ezik bir böceğin tekisin çünkü ona zarar verdin!
Ben: Evet benim suçumdu,senin suçundu, babasının, hayatının bütün bir yaşamının suçuydu...Annesi komaya girdikten sonra neler yaşadığını biliyor musun Kagami? Sen onu seni sevmeye zorlarken mutlu mu sanıyordun Kagami? Onun mutlu olacağı kişide ben değildim evet! Hepsi kimin suçuydu biliyor musun?
Kagami'nin alt dudağı titremişti sanki bana söylediklerinden çok eminken şimdi sözlerim ona ağır gelmiş olacakki yanağından bir yaş savrulmuştu fakat bu sefer silmemişti.
Ben: Yaşamında ki her bir parçanın, kişinin, neden ve sonuçlarıyla yüzleşmesine ve onu yalnız bırakmamızdan bu hale geldi. Ben...ben ona zarar verdim fakat bütün bir şehre bunu yapan bizim arzularımız ve sevdiğimiz kişleri sahiplenme isteğiydi Kagami. Oysa Adrien sadece mutlu olmayı istiyorken biz her birimiz onu bir boşluğa sürükledik ve şimdi çıkacak mı bilmiyoruz...
Kagami tutamamıştı kendini sadece bir tane olan yaşlardan milyonlarca bıraktığı izler vardı şimdi yanaklarında. İkimiz de ağlıyorduk uyanması için, gözlerini açması için her bir damlayı onun için akıtıyorduk.
Fakat o gözlerini açtıktan sonra ne olacaktı? Nasıl devam edecektik sadece uyanmasını bekliyordum. Derin uykusundan kalktığında sadece uzaktan son bir kez daha görecektim kusursuz yüzünü ve şimdi gideceğim güzargahı belirlesem iyi olacaktı. Çünkü daha fazla kalıp canını yakmak istemiyordum.Uyan uyuyan güzel uyan da, karanlığıma ışık ol, üzüntülerime mutluluk ol, tekrar gülümse de güneşten parlak olsun dünyam. Sadece uyan uyuyan güzel aç gözlerini...
Tekrardan merhabalar değerli okurlar, bu bölümü de oldukça geç yayınladım biliyorum fakat geçerli bir sebebim var;) Şu aralar fazla yoğundum ve elimden geldiğince yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz...Sizden bir ricam var lütfen ama lütfen oylayıp, yorum yazın! İyi okumalar...
Diğer bölüm için 1900 okunma(sınırı fazla yükselttim ama yaparsınız biliyorum)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucizevi Aşk
RomanceBir adım ötemdeyken bile ona yaklaşamıyordu. Şimdi sevdiğini söylemişti, üstelik beni. Kara Kedi nin kolları altında gözlerimden yaşlar sürülmesi ya da Luka'nın herşeyi anlayışla karşılaması beni mi bir çukura sürüklemişti. Ve şimdi berrak gökyüzünd...