Tekrardan masa başına oturmuştum, bugün diğer günlerden daha gergin hissediyordum sebepsizce. Hava durumu da ruh halim gibiydi sabah mavinin en güzel tonuyla çevrelenmiş gökyüzü şu an tamamen kara bulutlarla kaplıydı. Belki de kim bilir oda benim gerginliğimi hissetmiştir. Ardından da yağmur, ne kadar iyi bir zamanlamaydı cidden. Yine hangi zamanda yağacağını çok iyi saptamış gibiydi. Paris'ten kilometrelerce uzak şehrimde ılıman bir iklime sahip olmasına rağmen burada da yağmura rastlamıştım.
Belki de o günü hatırlatmak istemiştir yağmur bana, o gün. Dilerseniz başlayayım yazmaya yine o çıkmaz zamanlardan birine dönelim. Metnimin başlığı şu olacak,ımm...Galiba bulamadım biraz daha ilham perisinin beni ziyaret etmesini bekleyeceğim. Başlayalım...
Neredeyse hastanede 1 ayın sonlarına yaklaşmıştık ve o hala o sedyede aynı durumda yatıyordu. Bugün doktorun izniyle onu ziyaret edecektik, doktora göre sevdiklerini yakınında hissetmesi iyileşmesine yardımcı olabilirmiş. Ben bu cümleye tüm içtenliğimle inanırken Kagami yine debresif yüz ifadesini takınmıştı. O günden sonra birbirimize tek kelime etmek değil, yüzlerimize bile bakmıyorduk. Bir yandan iyi geliyordu onun deşen sözlerine katlanmıyordum.
Fakat diğer yandan da düşünme fırsatı buluyordum, birbirimize hiç olmazsa Adrien'a destek olacağımız bu dönemde bile bana düşman gibi yaklaşıyordu. Neyse boşverin, Kagami hiçbir zaman beni şaşırtma fırsatı bulmamıştır zaten. Bugünü çok net hatırlıyorum aslında ama anılarıma girdiğimde parçalandığım bir anı olmuyor bu. Alında tam tersine kısa bir zaman için mutlu oluyorum, kalbimde ki tüm sevinçle gülümsüyorum çünkü bugün o gün biliyorum.
Ellerim ayaklarım titriyor ilk defa veya son defa onun yüzünü göreceğim için. Daha ziyaret saatine saatler olmasına rağmen, ona koca bir buket çiçek ve en sevdiği kruvasanlardan almak istiyorum. Ama doğal olarak görevliler tüm hevesimi kursağımda bırakarak durduruyor beni.
Ben: Bakın onu bugün ziyaret edeceğim ve hiçbir şey veremeyecek miyim ona? İzin verin ona bir buket ve birkaç kruvasan alıyım.
Hemşire: Bakın Bayan Dupain sizi salamayız bunu biliyorsunuz, dışarda sizi bekleyen koca bir sürü haberci duruyor. Uygun görürseniz istediklerinizi görevlilerden biri alıp gelebilir.
Ben: Bakın görevli çiçekleri tutamaz, en sevdiği kruvasanları nereden alacağını bilemez. Kırık boyunlu solgun çiçekler getireceğinizi ve kruvasanları alırken özen göstermeyeceğinizi biliyorum. Bırakın da gidip kendim seçiyim, lütfen!
Hemşire iç çekerek, konuşmaya başladı bu sefer.
Hemşire: Bakın bana verilen görev bu, üstelik bütün Paris'i yıktıktan sonra taze bir buket veya fırından yeni çıkmış birkaç kruvasanda getirseniz bile bu olanları değiştirmeyecek.
Yine içime birşey oturdu neden her seferinde böyle oluyordu?Fakat yine sessiz kalamadım, dudaklarım nefretle aralandı.
Ben: Bana bakın hemşire! Benim ve onun için neyin iyi olacağına asla siz karar veremezsiniz. Üstelik sizin bu sözleriniz benim hiçbir kararımı da değiştirmeyecek! İnsanların işlerine burnunuzu sokmamayı biraz öğrenmeye çalışın, inanın bana bu lafları başka birinden hiç duymazsınız.
Hemşire çenesini kapayıp, yandaki sandalyeye bıraktığı önlüğünü giyip hışımla kayboldu önümden. Bense sadece arkasından bakmakla yetindim, Kagami değil hastane görevlileri başlamıştı bu sefer. Ama yemin ederim ki, bu saatten sonra kimseye kendimi ezdirmeyecektim. Dışarda yağmurlu bir hava vardı o yüzden bir palto vermelerini rica ettim görevlilerden. Tam kapının girişinde çıkmaya hazırlanırken yine durdurdular beni. "Yeter ama!" diyerek çığlığı bastım bu sufer, sıkılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucizevi Aşk
RomantiekBir adım ötemdeyken bile ona yaklaşamıyordu. Şimdi sevdiğini söylemişti, üstelik beni. Kara Kedi nin kolları altında gözlerimden yaşlar sürülmesi ya da Luka'nın herşeyi anlayışla karşılaması beni mi bir çukura sürüklemişti. Ve şimdi berrak gökyüzünd...