75 13 4
                                    

Okumaya başlamadan önce duyuru kısmına göz atmanızı öneririm, fikir sahibi olursunuz. Güzel yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar 🌸🌸🌸.

Kim Jongin her zamanki gibi kömür madenindeki işini bitirmiş, fazladan üç beş kuruş kazanmak için kömür çuvallarını, raylarında buharlı lokomotiflerin beklediği tren istasyonuna taşımayı kabul etmişti.

İkindiye kadar can havliyle çalışan genç, patronu Bay Choi'nin sesiyle yerinde doğruldu. Yaşlı adamın buruşmuş yüzünde sevimli bir gülümseme yer etmişti.
"Tamam evlat bugünlük bu kadar. Haftaya Busan'dan yük gelecek, gelir yardım edersin. Bu da yevmiyen," diyerek gencin eline birkaç metal para bıraktı. Genç adam hafif bir tebessüm ve baş sallamayla parayı kabul etti.

Jongin, yaşlı adam arkasını dönüp gidince elindeki paraya hüzünle şöyle bir baktı. Hiçbir şey etmezdi ama bu da bir şeydi değil mi? Kömür tozundan kapkara olmuş ellerini silme gereği duymadan parasını, delik olmamasını umarak, cebine attı. Sıkıntıyla nefes verdi ve başını kaldırıp istasyonun yüksek duvarında duran antika saate baktı. Akrep çoktan beşi geçmişti. Aniden kısık gözleri kocaman açıldı ve can havliyle istasyonun alt katına bıraktığı ceketiyle çantasına koştu.

Elini yüzünü yıkamayı ve esmer teninde biriken terleri bile silmeyi unutarak kendini istasyonun kapısına attı. Neyse ki çok da büyük ve karmaşık bir yer değildi. Sağına soluna bakıp araç olmadığını görünce, hemen yolun karşısındaki direğe bağladığı eski, boyaları kalkmış bisikletine koştu.

Bisiklete atlayıp aceleyle pedallara yüklendi. Yanından hızla geçtiği birkaç yaşlı hanımın yüksek sesli söylenmelerine aldırmadı. Sürekli veresiye ekmek aldıkları, uzun zamandır borçlarının biriktiği, fırının önünden geçerken, kafasında tek bir tel saç kalmamış orta yaşlı fırıncının hakaretlerine de aldırmadı. Rüzgar, saçlarını savurup ve terli bedenini üşütürken keyifli bir şarkı mırıldanıyordu.

Umarım bir yerlerim tutulmaz, diye düşündü.

Ve işte köşeyi dönünce varış noktasına ulaşmıştı. Yer yer, harflerin boyalarının solduğu ve paslı çivilerle duvara zar zor tutunan büyük tabelaya baktı. SEUL BOKS KULÜBÜ. Şehirdeki tek boks kulübüydü.

Jongin aceleyle bisikletini korkuluklara zincirleyip, iki katlı eski binanın ağır demir kapısını iterek içeri girdi.

Boks ringinde alıştırma yapan iri yarı ve terli gençler, öğrencilerine taktik veren koçlar, uzun süreli çalışmanın karşılığı olduğu belli olan kaslarını göstermekten çekinmeyen adamlar, kiminin ağzından kiminin de burnundan kanlar akan, yara bere içinde mağluplar ve en önemlisi içeri girdiği anda insanı boğan kokusuyla Seul Boks Klübü gayet sıradan bir spor kulübüydü aslında.

Jongin, oyalanmadan doğruca uzun zamandır koçluğunu yapan Koç Soo Man'ın yanına yürüdü ve yüzünde aksi bir ifade olan adama, hafifçe eğilerek hızlı bir selam verdi.

Nefesini toplayarak konuştu, "Geç kaldığım için çok özür dilerim koç. Madenden çıkınca çuvalları taşımam gerekti. Ama beş dakika içinde hazır olacağım." Mahcup bir şekilde başını eğdi.

Koç'un yüzündeki aksilik kaybolur gibi oldu.

"Tamam oğlum, çabuk git üstünü değiş. Başka gün olsa kesmiştim cezanı ama bugün merhametli olacağım. Koş hadi!" Omzuna hafifçe vurdu ve gencin gidişini izledi.

Jongin koşarak ikinci kattaki soyunma odasına girerken, yaşını almış adam tebessüm etti. Onun ailesi için ne kadar çalışıp çabaladığını görüyordu. Aslında Jongin'in çektiği zorlukların fazlasıyla farkındaydı. Buradaki bütün öğrencilerini ayrı ayrı severdi ama Jongin başkaydı onun için.

NAPOLA || KaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin