"Biraz daha yavaş koş Visyus sana yetişemiyorum" diye bağırdı arkasından Toloryon.
Visyus az duraksayıp arkasına döndü ve "Hadi Toloryon bana yetişmen gerek!" dedi.
Yuvarlak çocuksu yüz hatları, al al koca yanakları ve sarı kısa saçları ile Toloryon, tam bir hantaldı. Sarı kaşlarının altında sarıya yakın tonlarda iri ve yuvarlak gözleriyle oldukça farklı bir görüntüye sahipti Toloryon. Vücudundaki her renk tam anlamıyla dört dörtlük bir uyum içindeydi. Kocaman bordo pelerini içinde Toloryon, çok daha büyük gözüküyordu. Visyus'a yetişmeye çalışıyordu ki, bir an nefes nefese kaldı, ellerini dizlerine koydu ve biraz soluklanmak için durdu.Çınar koruluğuna doğru koşuyorlardı ve Algaryon'un evine çok yaklaşmışlardı. Visyus, en yakın arkadaşlarından biri olan Toloryon ile devamlı çınar koruluğuna gider ve orada Toloryon ile farklı oyunlar geliştirip oynardı. Genel itibari ile çınar koruluğu güvenilir bir yerdi, o yüzden annesi ve büyükbabası burada oynamasına çok engel koymazdı. Tabi, tedbiri elden bırakmadıkça.
Visyus, zavallı Toloryon'un hâline acımış olacak ki,koşmayı bıraktı; ancak, Toloryon hâlâ Visyus'u yakalamaya çalışıyordu. Algaryon'un evine geldiklerinde nefes nefese kalmış olan Toloryon,daha henüz Visyus'a yetişebilmişti. Algaryon'un evinin yanındaki boş araziden ilerleyip, çınar koruluğuna girdiler. Sık çalılıkların olduğu ormanlık alandan geçtiler ve her zaman yaptıkları gibi daha açık ve daha sakin bir alan olan, Ulu Çınar'ın olduğu bölgeye doğru yollarına devam ettiler. Ulu Çınar'a yaklaştıklarını fark eden Visyus, ilk günün heyecanı gibi yine yüreğinde kelebekler uçuşur gibi hissetti. Açıklık alandaki çimlerde, Toloryon'u Ulu Çınar'a ilk kim ulaşır diye yarışa davet etti ama Toloryon o kadar yorulmuştu ki, yeniden koşacak gücü bile kalmamıştı. Visyus buna hiç aldırış etmeden, şaha kalkan bir at gibi şahlanıp koşmaya başladı. Toloryon da peşi sıra koşmaya çalıştı, tabi koşabildiği kadar. Ulu Çınar'a ilk dokunan kazanacaktı. Tabi ki farklı bir durum söz konusu olamazdı, Visyus varken hep o kazanırdı. Zaten Visyus, kazanmayacağını düşündüğü yarışlara pek girişmezdi çünkü "Kaybetmek" diye bir kelime onun sözlüğünde yoktu!
Ulu Çınar'ın gövdesine sırtlarını dayamış, oturuyorlardı. Havalar epey bir soğumaya da başlamıştı zaten son zamanlarda. Neyse ki kalın pelerinleri bir nebze onları sıcak tutuyordu.
Visyus kendinden oldukça emin ve korkusuz bir tavırla "Büyü savaşlarına var mısın Toloryon!" dedi ve ekledi: "Hadi gardını al bakalım!"
Savunma büyülerinin şimdilik küçük bir kısmını iyi biliyordu Toloryon, yani daha doğrusu, çok küçük bir kısmını... Visyus ise bu konuda belki biraz daha şanslıydı, saldırı ve savunma konusunda, büyükbabasının öğrettiği büyülerden dolayı biraz daha fazlasını biliyordu.
Avucunu açıp "Soroferio" büyüsünü gerçekleştiren Visyus, elinde oluşturduğu küçük su küresini Toloryon'a doğru fırlattı. Toloryon, daha Visyus'un elinde su küresinin oluştuğunu henüz görmüştü ki,hemen buna karşılık "İgnis obisio"büyüsünü yapmaya çalıştı. Bunu yaparken elini çok hızlı bir şekilde geriye, omzuna kadar çekip daha sonra yine hızlı bir şekilde avucunun içi öne bakacak şekilde öne itti ve tam bu hareketi yaparken de büyünün adını söyledi. Ancak bu büyüyü yaparken avucunun içine iyice yoğunlaşması, aktopetistten gelen enerji gücünü orada biriktirmesi gerekiyordu. Bir şeyler ters gitmiş olacaktı ki, bu büyüyü yapamadan, yüzüne su küresini yemişti. Su küresi, bu soğukta hiç de hoş değildi. Ama bu kimin umurundaydı?Islanmış saçları ile Toloryon ve Visyus'un kahkahaları ormanda yankılanmıştı.İkisi de birlikte olduğu zaman çok güzel eğlenebiliyor, iyi zaman geçirebiliyorlardı. En önemlisi de buydu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKTOPETİST DERİN KEHANET
FantasyMorensus gezegeninin yüksek aktopetist enerjisine sahip Tengrisos Dağı'nda yaşayan Visyus, bir Yüce Zorgan olarak hayata geldi. Hayatını annesi ile geçiren Visyus, kendini bildi bileli bir an önce on altıncı varoluş gününe gelip aktopetistin enerjis...