Onuncu Bölüm - Ağır Cezalar

69 21 100
                                    

"Boş ver evlat, zamanı geldiğinde her şey anlamını bulur, eksik taşlar yerine oturur, akrep yelkovana kavuşur ve zaman her şeye çare olur"

Algaryon'un çalışma odasındaydılar. Yaptığı hatanın öyle bilincindeydi ki Visyus... Yere bakmaya devam ediyordu hâlâ. Bir suç işlediğinde hep öyle yapardı zaten; kafası öne eğik olur ve sol gözü seğirirdi, bu nedenle de sol gözünü ritmik hareketlerle kırpıştırırdı.

Toloryon ve Sogouelle'in de bir farkı yoktu. Tıpkı Visyus gibi ikisininde kafaları öne eğikti. Toloryon'un koca yanakları hem utancından hem de korkudan al al olmuştu. Sonuçta işlediği önemli bir suçtu. Sogouelle ise o sırada dudağını yemekle meşguldü.

Algaryon masasının başında, eskimiş iskemlesinde oturuyordu ve büyük bir şaşkınlıkla üçünün de yüzüne bakıyordu. İhtiyar Algaryon'un kaşları çatılmıştı, ne kadar kızgın olduğunu bundan anlayabilirdi üçü de. İyice abartarak asasını da belli bir ritim eşliğinde yere vuruyordu Algaryon. Küçük haylazlıklarını oldum olası görmezden gelirdi Algaryon, ama bu seferki pek de küçük sayılmazdı. Üçü de tek tek, Algaryon'u hayal kırıklığına uğratmayı başarmıştı. Ve sadece hayal kırıklığı kadar basit de değildi. Aynı zamanda, kızgındı da Algaryon, ancak içten içe, bunu çok fazla sürdürmemenin planları içerisindeydi. Evet, yaptıkları büyük bir suçtu! Cezasız kalmayacaktı. Bu konuda Algaryon geri adım atmayacaktı. Ancak yine de karşısında duran, meraklarını dizginleyememiş üç çocuk vardı ve bunun bilincinde olarak onlara yaklaşacaktı.

Visyus uzun bir süredir sessizliğin hâkim olduğu ortamda bir değişiklik yapma kararı almıştı. Kalbinin küt küt attığını kulaklarıyla duyabiliyor ve bunu tüm bedeniyle hissedebiliyordu. Tüm cesaretini topladı. Derin bir nefes alıp kafasını aniden kaldırdı ve aslında cevabını bildiği o soruyu yine de sormak istedi. "Bana kızgın mısın büyükbaba?" dedi. Yüzündeki utanç ve pişmanlık her hâlinden belliydi. Masum küçük bir mimik hareketiyle ve saf bakışlarıyla büyükbabasını etkileme niyetindeydi. Bu niyeti; soruyu sorduğu sırada, sesindeki tonlamalardan da çok rahat anlaşılabiliyordu.

Algaryon, her şeyden önce bir büyükbabaydı. Yüreğini bu durum incitmiş olsa da kararı karardı. Kesin ve net tavrını asla bozmayacaktı. Belki hayatları boyunca bu utanç onların yüzüne bir tokat gibi, defalarca çarpacak ve her seferinde yapacakları hatada bu anı yeniden yaşayacaklardı ya da asla iflah olmayacaklardı. Çok da gecikmemişti Algaryon'un cevabı ve çok da açıktı "Elbette kızgınım Visyus! Ayrıca sana değil, size kızgınım! Yaptığınız yanlış, her biriniz için gözümde aynı derecede yıkıcı oldu benim için. Beni hayal kırıklığına uğrattınız, beni şaşırttınız." dedi Algaryon ihtiyar sesiyle.

"Ama bunun için senden defalarca özür diledim büyükbaba." diyerek hâlâ kendini acındırmaya ve affettirmeye çalışıyordu Visyus. Sanki, her işlenen suçtan sonra özür dileyince affedilmesi gerekiyormuş gibi.

Bu konuşma Algaryon'u bir kademe daha kızdırmış olmalıydı ki, "Böyle davranmaktan vazgeçmelisin Visyus! Vazgeçmelisiniz! Hem odama hem de mahzenime benden izinsiz girmemeliydiniz. Başkasına ait bir yere girdiniz, başkasına ait eşyaları karıştırdınız ve kullandınız. Bunun cezasını biliyor musun Visyus? Sogouelle? Toloryon?"

Bir süre sessizlikten sonra "Size soruyorum biliyor musunuz?" diye her birinin yüzüne bakarak o sert sesiyle yeniden sordu Algaryon. Sesi biraz yükselmiş olabilirdi, ama üçü de bunu hak etmişti. Algaryon her tonlama yaptığında ve her yükseldiğinde Toloryon gözlerini kırparak irkiliyordu. Visyus ve Sogouelle ise, Algaryon'un her sözünde bir kez daha yerin dibine giriyordu.  Yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu bilecek yaştaydılar. Bunun zaten bilincindeydiler ama, yine de meraklarına yenik düşmüşlerdi.

AKTOPETİST DERİN KEHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin