On İkinci Bölüm - Aktopya

56 18 71
                                    

"...Her şeyin doğru bir zamanı var, inan bana zamanı geldiğinde elde etmek istediğin şey, her zaman yapmak istediğinden daha kolay olur. Ekilen bir tohum gibi, yetişen çocuklar gibi, tıpkı seni yetiştirdiğimiz gibi evlat. Ne kadar sabır gerekiyor biliyor musun?.."

Algaryon Limissima

"Her cesurun kendi içinde savaştığı bir korkusu vardı. Korku cesareti köreltmezdi. Aksine var olan korkularla savaşmak, cesareti daha da körüklerdi. Visyus'un içindeki küçük korkular da büyüyen cesaretinin mimarlarıydılar. Bu korku diğer korkulardan farklıydı. Bu ölümle yüzleşmekti belki de. Ya da belkiden fazlasıydı..."

***

Toloryon'un Zuar'a gidişinden beri yaklaşık iki hafta kadar bir süre geçmişti. Sogouelle çoğu zamanını mahzende geçiriyordu ve zaten Toloryon da yoktu. Dolayısı ile haylazlık peşinde koşanlar da yoktu. Ortalık epey sessizleşmişti.

Akşam çökmüştü, Algaryon ağır adımlarla Selilio'nun evine doğru gidiyordu. Evinden, kızına doğru ilerlerken meydandan geçti. Meydanda hiç kimse yoktu. Soğuk, karlı ve sert geçen kış, yerini hafif hafif ve serin esen rüzgârlarla ilkbahara bırakıyordu. Meydanın tam ortasında geniş çaplı mermerden bir sütun üzerinde bulunan çeşmelerden akan su önceleri donmuşken şimdi yavaş yavaş ısınan hava ile birlikte çözünmeye başlamış, en azından artık su akmaya başlamıştı.

Meydandan geçti ve yoluna devam etti. Tengrisos sokaklarına baktı şöyle bir... En son ne zaman akşam vakti bu sokaklarda gezmişti hatırlamıyordu. Birkaç adım daha ve işte, kızının evi soldaki sokağın içinde kalıyordu. Bahçe kapısını araladı ve bahçeden geçip evin kapısına yaklaştı.

Kapıyı çaldı.

Bir süre kapının önünde bekledikten sonra Selilio kapıya geldi ve kafasını hafifçe sağa eğerek "Baba?" dedi. Akşamın bu vaktinde ne olduğunu sorar gibi bir havası vardı Selilio'nun.

"Selilio, Visyus'a hazırlanmasını söyle bir yere gideceğiz." dedi Algaryon.

Selilio oldukça şaşkın görünüyordu. Akşam vaktinde Algaryon neden Visyus'u bir yere götürmek isteyebilir diye düşündü içinden. Daha sonra kafasını sallayarak "Peki baba" dedi.

"Visyus tatlım, büyükbaban geldi." diye seslendi içeride oturan Visyus'a.

"Büyükbabam mı?" diye şaşkın bir tavır ile sordu Visyus.

"Evet tatlım büyükbaban seni bir yere götürecekmiş. Hemen hazırlansan iyi edersin." dedi Selilio.

"Onu nereye götürüyorsun bu saatte baba?" diye sordu.

"Artık zamanı geldi Selilio, bir an önce başlamalıyız. Aksi taktirde hiç istemediğimiz sonuçlar ortaya çıkabilir. Bunu ne sen ne de ben isteriz." dedi Algaryon.

Visyus'un artık büyümeye başladığının bilincindeydi Selilio ama yine de onun küçücük oğluydu. Onu her yerden koruyup her şeyden sakınma içgüdüsü asla kaybolmayacaktı. Selilio, küresine sarıldı hemen ve iyice yumruğu arasında sıktı. Daha sonra derin bir nefes alarak "Tengrisos onu korusun!" dedi.

Visyus hemen küçük odasında duran pelerinine uzandı ve nedense çok önemli bir şey olacakmış gibi, şöylece bir silkti pelerinini. Koyu, parlak yeşil pelerinini sağından soluna doğru atıp kafasının üstünden geçirdi ve omuzluklarını iyice sabitledikten sonra düğmelerini ilikledi. Pelerini havada süzülürken, tüm ihtişamı ile Luksinsektumların yaydığı ışık altında parlıyordu. Visyus hazırdı. Hızlı adımlarla odasından çıktı ve ana kapıya doğru geldi. Nedense değişik bir gerginlik ve endişe vardı yeşil gözlerinde.

AKTOPETİST DERİN KEHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin