Altıncı Bölüm - Sır Gibi Bir Kehanet

66 21 105
                                    

"Sonsuzluğun bir tanımı varsa seni o kadar seviyorum ve eğer bir yerde bitiyorsa sonsuzluk bil ki seni oraya kadar da seveceğim"

Masasının başındaydı ve eski iskemlesinin üzerinde kaç saattir oturuyordu, hiçbir fikri yoktu. Sağ dirseğini masaya dayamıştı, eli başındaydı ve şakaklarına parmaklarıyla masaj yapıyor gibi dairesel hareketler yapıyordu. Barlique'nin yanına en son gidişinin üzerinden tamı tamına beş gün daha geçmişti. Algaryon kendini suçlamaktan başka bir şey yapamıyordu. Kafası tamamen Barlique'deydi ve başka hiçbir şeye odaklanamıyordu. Öyle ki, kitaplarını bile karıştırmıyordu Algaryon. İskemlesini arkaya doğru itip yavaşça ayağa kalktı, kum saati taşının önüne geldi ve "Akuassendio" büyüsü ile Barlique'nin durumunu kontrol etmek istedi.

Gördükleri ile şoka uğrayan Algaryon; artık iyice endişelenmeye başlamıştı. Enerji kalkanı devamlı renk değiştiriyordu, daha önce böylesini görmemişti.

"Tengrisos adına, bu da neyin nesi? Bu kadar yeter! Gidip Barlique'ye ne olduğuna bakacağım" dedi kendi kendine Algaryon.

"Veloksi Korporis" büyüsü ile Algaryon Barlique'nin evine saniye ile tanımlanmayacak bir hızla gitmişti. Barlique'nin etrafını kaplayan ruhani yarım kürenin rengi kırmızıdan turkuaza dönmeye başlamıştı. Bu iyiye işaretti, bu kadar günün ardından Barlique'nin ruhuyla beslenen enerji kalkanı, artık emanet aldığı ruhunu yeniden Barlique'ye vermeye başlamıştı.

Ruhani kalkanın ardından izleyen Algaryon, Barlique'nin gözlerinin çok hızlı hareket ettiğini gördü. Teni hâlâ bembeyazdı ve gözleri açıktı. Zaten zayıftı ama, on beş günün açlığı ve susuzluğu vücudundan rahatça anlaşılabiliyordu. Kalkanın rengi yine değişmeye başlamıştı. Renk yine kırmızıya dönüyordu. Ruhani yarım küre, Barlique'nin trans hâlinde kalıp bir şeyler görmesi ile bu rengi alıyordu. Bunun bu kadar çok sık ve uzun süreli olması normal değildi. Renk, her kırmızıya döndüğünde Barlique'nin enerjisini tüketiyordu.

Öylece orada oturuyordu ve onu izliyordu, Barlique'yi. Sonunu bile bile sevmiştiler birbirlerini gençken. Gözünün önünde gençlik yılları canlandı birden. Algaryon bir keresinde sıkı sıkı ellerini tutmuştu ve mavinin en derininden bakıyordu karanlıktan da kara gözlerine Barlique'nin. Sevgilerinden bir an bile tereddüt etmemişti ne Algaryon ne de Barlique. Çok güzeldi gençken, ikisi de. Algaryon buğulu gözlerini bir saniye bile Barlique'den ayırmadan ona "Sonsuzluğun bir tanımı varsa seni o kadar seviyorum ve eğer bir yerde bitiyorsa sonsuzluk bil ki seni oraya kadar da seveceğim" demişti. Barlique sımsıkı Algaryon'a sarılmıştı, gözlerinden akan yaşlar yüreğinin en derininden geliyordu. İçine sığmayan sevgisi bir şekilde taşacaktı elbet. Dudakları, dudaklarına değdiğinde zaman durur, nefesi nefesine hayat olurdu Barlique'nin. Çok derinlere dalmıştı Algaryon ancak, birden düşüncelerini bir tarafa bıraktı çünkü ruhani kalkana bir şeyler oluyordu.

Elinin tersiyle gözünden akan yaşları sildi ve "Neler oluyor böyle?" dedi Algaryon. Enerji kalkanı, en tepesinden başlayarak aşağıya doğru şeffaflaşmaya başladı. Artık enerji kalkanında renk kalmamıştı. Barlique'nin teni hâlâ bembeyazdı, gözleri açıktı ve nefes almıyordu. Böyle bitmesi çok üzücüydü. Algaryon yanına yaklaştı ve ihtiyarlığını bir kenara bırakıp hızlıca diz çöktü Barlique'nin önünde. Elini başının altına koydu ve onu kendine doğru çekti.

Algaryon'un üzüntüsü, kendini kahredişi, yüzünden okunabiliyordu. Bunu nasıl yapabilmişti? Bile bile, göz göre göre Barlique'yi nasıl böyle bir tehlikeye atabilmişti. İhtiyar yüreği bu üzüntüyü kaldıramazdı, bu imkânsızdı.

Canından değerli bildiği üç kızının annesi Sofestia ile evlenmeden yıllar öncesi, Barlique'ye âşıktı. Ama onların aşkı, sadece aşk olarak kalmakla yetindi. Kurallar ve yasalar Tengrisos doğumluların sadece Tengrisos doğumlularla birlikte olabileceğini söylüyordu. Sofestia da en nihayetinde kızlarının annesiydi ve onu da zorla evlenmiş olsa bile, sonraları çok sevmişti. Ama Barlique'ye duyduğu aşkın koru yüreğinde hiç sönmemişti. Dili söylemezdi ama gözleri asla saklayamazdı. Bunu kendisinden ve Barlique'den başka hiç kimse bilmiyordu. Hatta Barlique yıllarını tek başına harcamıştı evinin bir köşesinde. Ona göre aşk buydu, gerçekten sevdiğinin kanıtıydı başkasıyla olmamak. Kaybettiği ailesinden sonra yalnızlık onu evine mahkûm etmişti ve artık gerekmedikçe dışarıya bile çıkmıyordu zaten.

AKTOPETİST DERİN KEHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin