On Dördüncü Bölüm - Garip Bir Olay

54 14 94
                                    

Batı Zuar, Dev Mottabil Ormanı... Tengrisos adına, Toloryon nasıl bir cezadaydı? Burada bir sürü farklı, olağandışı şeyler vardı ama en azından havası güzeldi ve Tengrisos'un o iç titretici, o kulak düşürücü soğuk havasının yerine daha ılık, yumuşak ve nemli bir hava mevcuttu. Belki de Zuar Kıtası'nda beğendiği tek şey olabilirdi bu. Gerçi ilginç bitkiler ve diğer bir sürü canlıların varlığı Toloryon'un ilgisini çekmiyor değildiler.

Toloryon'un kaldığı çadır, sadece kendisine yetecek kadar, oldukça küçük bir çadırdı. Çadırın tam ortasında tepeye doğru yükselen bir direk vardı, çadırın ana direği. Direğin en ucundan aşağıya doğru eğik şekilde indirilmiş bir sürü ve daha ince dal parçaları vardı. Bu dal parçaları üstüne serdikleri, Ankarot derisinden yapılmış örtü, çadırı kapatıyordu. Pullu Ankarot derisi çok iyi iş çıkarıyordu doğrusu; soğuk havalarda içeriyi iyice sıcak tutarken, yazın da serin kalmasını sağlıyordu.

Ankarot derisinin çok ilginç bir özelliği de vardı ve belki de Toloryon'un en sevdiği özellikti bu. Gece karanlık çökünce deri şeffaflaşırdı ve dışarıdan bakan içeriyi göremezdi ama, içerideki dışarıyı çok büyük bir rahatlıkla görebilirdi. Toloryon geceleri Mottabil ağaçlarının arasından seçebildiği birtakım yıldızlara gözlerini diker, saatlerce onları izlerdi ve izlerken uykusuna dalardı.

Sabahın tam da körüydü, yani galiba... Ama zaten Toloryon böyleydi hep, oldum olası erken kalkardı. Karnından gelen gurultuların sebebi Zuar'dı. Açtı çünkü. Burada aradığı tarzda yiyecekler yoktu, Yeşil Zorganlar daha çok bitki tüketirlerdi. Toloryon ise daha yağlı, daha tatlı, daha etli şeyleri severdi.

Annesini, babasını, kardeşlerini ve evini, (ya Visyus ve Sogouelle?) her şeyi çok özlemişti Toloryon. Şimdi annesinin yaptığı yemekler, turtalar, sabah kahvaltıları olsa yemez miydi? Hem de nasıl yerdi. Pekâlâ siler süpürürdü, küçücük (!) midesi de bayram ederdi.

Gözlerini açar açmaz aynı yerde olduğunu fark edene kadar birkaç dakikaya ihtiyaç duymuştu. İşte yine Zuar'daydı. İç çekerek, oflayarak, puflayarak kalktı yerinden. Kalkar kalkmaz yastık otları sönüverdi birden ve seviyeleri yere denkti artık, dümdüz olmuşlardı. Aslında çok rahattı bu yastık otları, bu konuda hiç şikâyeti yoktu ama yine de yatağı bir başkaydı ve onun da özlemi en az diğerlerininki kadardı.

Havada, sabahın tatlı bir serinliği vardı ve asla üşütmüyordu. Çadırının birkaç metre gerisinde, oradaki kabilenin su ihtiyacını karşılayabildiği küçük bir göl vardı. Oraya doğru ilerledi, yarı açık gözüyle Toloryon. Uyuşuk adımlarla yere bastıkça, yanakları dalgalanıyordu. Hantal hareketlerle dizlerinin üstüne çöktü ve ellerinin içine suyu doldurup yüzüne şöylece bir fırlattı. Birden tüylerinin diken diken olduğunu hissetti, su biraz soğuktu galiba. Çöktüğü yerden yavaşça doğruldu. Kendine gelmişti artık ve uykusu da geçmişti Toloryon'un. Dosdoğru çadırına yönlendi yeniden.

Zaman hızlı geçiyordu ama artık zaman kavramı durmuştu Toloryon için.Buraya geleli ne kadar zaman olmuştu, sahi? Yanında getirdiği parşömene işaretliyordu gerçi, ona baksa kaç gün olduğunu sayabilirdi Toloryon. Bir, iki, üç... Yok böyle olmaz. Günleri böyle sayamazdı, çok uzun sürerdi. Onun yerine belki de beşli gruplar yapmalıydı ya da belki onlu. O zaman, saymak daha kolay olurdu.

Çadırındaki, yastık otlarının altına sıkıştırdığı parşömeninin içini açtı. Bugün için de bir işaretleme daha yaptı. Parşömenin üstünde çizikler vardı. Yukarıdan aşağıya doğru çekilmiş birbirine paralel dört çizgi vardı ve bir de bunları çaprazlamasına bölen başka bir çizgi. Bu çizgi gruplarından tam tamına altı adet vardı. Bugün için attığı o son çizgiden sonra fark etmişti ki; buraya geleli koskoca bir ay olmuş... Koskoca bir ay! Zaman ne kadar da çabuk akıp geçiyordu. Yerinden çıkarıp işaretlediği parşömenini yeniden sakladı yastık otlarının altına. Bakalım bu çizgi gruplarından daha kaç tane yapacaktı buradan ayrılana kadar.

AKTOPETİST DERİN KEHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin