Bundan birkaç sene önce bir salıncak kurdum kalbimin baş köşesine. Kalbimdeki sevdiklerimi, değer verdiklerimi aldım o salıncağın yanına. Sallandım uçsuz bucaksız uçurumun üzerinde. Sevgimi, kinimi, nefretimi, kırgınlığımı, acımı, gözyaşımı akıttım o uçurumdan aşağı. Ama geçmiyormuş, izi kalıyormuş her acının. Bazen ara sıra yoklayan bir sızlama, bazende büyük bir kalp ağrısı. İnsan sevgiyi, acıyı öğrenirken en başta korunma güdüsüyle hareket eder. doğar doğmaz bastığımız çığlık, aradığımız anne kokusu da bundandır. Ben bir Kız çocuğuyum, ben bir kadınım, ben İNSAN'ım. Beni bedenime, gücüme göre yargılamayın desem de en azından insan olduğumu unutmayın. Bundan yıllar önce doğu da uzak bir köyde bir bebeğin çığlığıyla başladı.Beklenen erkek çocuğu yerine kız çocuğunun doğmasıyla başladı. Ne babası ne de başkası sevinebildi duruma. Çünkü kız çocuğu yarım demekti onlar için. Sakat doğması gibi bir şeydi ki bundan yıllar önce doğan bebek eğer kız ise canlı canlı gömülürdü. Bu bebek doğdu, önce emekledi sonra yürüdü. Konuşmayı öğrendi. Bin bir zorluklarla herkesin lafını yutan babası ve annesi onu okula gönderdi. Okuttu, büyüttü. Meslek sahibi olsun kendi ayakları üzerinde olsun istediler. Bu kızımız büyüdü, ayakları sapasağlam yere basan bir kadın oldu. Sırf kendisi gibi bir şansı olmayan, büyüyemeyen, sevgiyi, çocukluğu tatmayan kadınlar için onların savunucusu oldu. Adı gibi melek oldu bu kadın. Çocuklarına sevgiyi öğretti, kadının kıymetini, okumanın, sevmenin kıymetini öğretti. Ve binlerce kadının neferi oldu. Buraya kadar bütün zorluklara rağmen büyüyen, okuyan, hakkını savunan bu meleğin hikayesi bizim istediğimiz gibi sonuçlandı. Peki gerçekten umduğumuz ama gerçekleşen son bu muydu? Ne yazık ki hayır. Melek hiç sevgiyi tadamadı. Onu seven koruyup kollayan olmadı. Ergenliğe girdiğinde evlilik çağı geldi denilip kendisinden 40 yaş büyük birine başlık parasıyla verdiler. Mal verirlermiş gibi! Melek çocuk yaşta anne oldu. Kendisi büyüyememişken bebeklerini büyüttü. Dayak yedi, hor görüldü. Sırf kocası olduğu için küçücük yaşta kadın oldu. Hissetmedi, unutmadı hiçbir şeyi. Sustu! Çünkü susmaktan başka hiçbir çaresi yoktu. İçinde bas bas bağıran o sesi hiç çıkaramadı. Sonunda bu küçük melek hissiz, kimsesiz, korumasız, boş bir beden olmaktan başka hiçbir şey olamadı. Ne yazık ki bu hikaye böyle bitti. İşte hiç bir hikaye böyle bitmesin diye susmayın diyoruz. Ne yazık ki yaşadıklarımızı biz kontrol edemeyiz, ailemizi biz seçemeyiz ama en azından artık susamayız da. Bir şeyler yapmak bizim elimizde. Daha kaç melek bu halde, daha kaç tane boş beden bu dünyada bir o yana bir bu yana savruluyor. Lütfen hikayemizin bizim açısından hayal ettiğimiz gibi olması için bir şeyler yapalım. Yoksa hiçbir hikaye mutlu sonla bitmez. Ve her gün boş bedenlerin olduğu mezarlıkta gözlerimiz bağlı yürümeye devam edeceğiz.
LÜTFEN OKURKEN KAPAKTA PAYLAŞTIĞIM ŞARKIYI DİNLEYİN. TEŞEKKÜR EDERİM.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
SachbücherBu aslında tam bir kitap gibi değil de size yaşadıklarımızı, yaşayacaklarımızı ve sustuklarımızı anlatmak istedim. Umarım beğenirsiniz..